Şöyle demiştim seni son yolculadığımda: "Oysa ne çok şeyler yapmak isterdim senle!
Gece yarıları uyanmak, fısıltıyla dertleşmek, başımı o sonsuz kucağına yaslayıp halimi sana aktarmak, içimi dışıma çıkarıp yaralarımı göstermek, tedavi etmeni dilemek isterdim... İsterdim ki benimleyken sen, neye sahip olduğumun farkına varayım ve bir taç gibi başımda taşıyayım seni. İsterdim ki, o dokunmaya kıyamayacağım ellerine sımsıkı tutunayım ve bilmediğim diyarlara, keşfetmediğim tepelere götür beni..."
Şimdi sen söz verdiğin gibi yine eteğinde binbir lezzet, binbir rahmet ve eşsiz bir vuslat için tekrar göründüğün eşikten.
İnsanız biz, eksiğiz, zaaflarla kuşatılmış, hatlarla çepeçevre sarılmışız. Varlığının kıymetini bir türlü tam idrak edemiyor, sen gittikten sonra içimizde buruk bir hüzün oturuyor her seferinde.
Ve vuslat öncesi ter ü taze bir vecd ile aşkımızı yeniliyor, çatılara, ağaçlara, tepelere tırmanıp yolunu gözlüyoruz heyecan ile.
Şimdi sen, kucak dolusu bereket, nimet, şükür ile döndün yine.
Ve biz daha çok insan olmak, sana daha layık olmak için hazır gibi hissediyoruz kendimizi.
Ama halimizi biliyorsun, sayısız yara var ruhumuzda. Her tarafımız yara bere, her uzvumuzda lekeler...
Ayrılık vaktinde ne kadar hüzün idiysek, şimdi o kadar bir neşe ve sevinç sarsıyor benliğimizi. Yine bir akşam vakti geliyorsun, hep yaptığın gibi. Şeffaf parmakların mis gibi sebillerle dolu. Bilsen ne çok ihtiyacı var sana insanların, bilsen ne kadar hasretiz rahmetle şişirilmiş ruhuna. Arkandan estirdiğin cennet esintisini ciğerlerimize çekmek için çıktık camlara.
Bir çocuğun minik avuçlarında sakladığı mucize gibi geldin yine. Söz verdiğin gibi; tam günü ve saatinde... Bil ki tüm insanlık sana muhtaç, bütün dünya hasret sana. O kadar çok 'amin' biriktirdik ki dudaklarımızda!
Duamız şu: Rabb'imiz hiç olmasa bu sefer, bu kez idrak edebilelim ziyadesiyle; bizi bahtsızlardan eyleme!
Her dakikanı unutulmaz kılmak nasip olsun bu sefer, her anın layıkıyla yaşanabilecek idrak kısmet olsun bize.
Hatırlarsın; 'İçimde seninle yaşanabilecek o büyük aşkları yaşayamamanın verdiği kocaman bir yumruk gibi yutkunma hissi bırakarak gideceksin!' demiştim, ne büyük ödül bir bilsen, bir sefer daha gelişini gören şanslılardan olmak.
Yine hatırlarsın; 'tekrar döndüğün zaman, burada olmazsam eğer, seninle son vuslatı değerlendirememenin acısı bana cehennemden bile beter' diye fısıldamıştım... Ve sen gitmiştin, biz bahtsızlar sana doyamadan, kıymetini bilemeden.
Şimdi yine döndün kolunda ötelerden sepetlerle. Sepetler; her mendilin altında çeşit çeşit eczalar, türlü türlü merhemler.
Bizler, hayatının özeti 'ıskalamışlık' olan yetimler, yine sahibimizin o yalçın serinliğinde, sıcakların en cehennemi bile olsa mutlu olacağız, biliyorsun.
Şimdi geldin... Gece yarıları uyanmak, fısıltıyla dertleşmek, başımızı o sonsuz kucağına yaslayıp halimizi sana aktarmak, içimizi dışımıza çıkarıp yaralarımızı göstermek, tedavi etmeni dilemek istiyoruz... İstiyoruz ki; bizimleyken sen, neye sahip olduğumuzun farkına varalım ve bir taç gibi başımızda taşıyalım seni. İstiyoruz ki, o dokunmaya kıyamayacağımız ellerine sımsıkı tutunalım ve bilmediğimiz diyarlara, keşfetmediğimiz tepelere götür bizi...
Veda vakti çok hüzünlüydük, şimdi vuslat vakti ve erken bir bayram heyecanı var içimizde. Çocukluğumuzu bağışla, bedenimiz aç, ruhumuz aç ve bilirsin, aç iken çocuklaşır insanlar. Bak şöyle dört bir yana, nicedir yolunu gözlüyor âşıklar, kapı önlerinde bekleşiyor sevdalılar.
Bizler; belki sevdası küçük, belki yüreği senden başka binlerce sevgiyi hak etmeyen pis paçavralarla dolu zavallılar. Ama senin sevdan büyük ve sınırsız. Hiç olmazsa tek taraflı olarak bonkörce vereceksin yine biliyoruz. İlk günden itibaren sana layık olarak karşılamayı diliyoruz ki, vedan bir daha çok ağır gelmesin bize. Ve daha coşkuyla girelim yeni bayramlara...
Hoş geldin...
M.Nedim Hazar
ZAMAN