Gönderen Konu: Kanyon Sporu ( canyoning ) nedir ?  (Okunma sayısı 6482 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7713
    • insan ve doğa
Kanyon Sporu ( canyoning ) nedir ?
« : 08 Kasım 2020, 13:27:59 »
Canyoning olarak da adlandırılan ancak doğrusu A.B.D.’de Canyoneering olarak bilinen çeşitli özel teknikler ve malzemeler kullanılarak, zorlu yürüyüş, atlama, tırmanma, yüzme gibi birçok branş ve beceri yardımıyla çeşitli amaçlar için yapılan kanyonculuk ya da kanyon geçiş faaliyetidir. Tek başınıza da yapılabilmesine rağmen barındırdığı doğal zorluk ve tehlikeler sebebi ile ‘ekip faaliyeti’ olarak yapılması tercih edilir. Genellikle yerleşimden oldukça uzak, zor ve engebeli ortamlarda yapıldığından yol ve yön bulma yetilerinin yanında zor koşullarda hayatı idame becerileri ile birlikte üst düzey psikolojik yeterlilik ve hazırlık gerektirir.

Birçok kanyon içerisinde, yüksek debili su akışı ve şelaleler, yüksek ve sarp kaya duvarları, dar ve klostrofobik boğazlar bulundurur. Saatler süren bir zaman dilimi içinde tamamlanabilen geçişlerin yanı sıra, süresi günlerle ifade edilebilen kamplı kanyon geçişleri yapılabilmektedir. En yakın branş olarak dağcılık gözükmekle birlikte, tek başına dağcılık bilgi ve deneyiminin fazla bir şey ifade etmediği bir branş olarak Canyoneering, özel disiplin ve donanım gerektirdiği gibi, doğa şartlarının anlık değişikliklerine olan yüksek duyarlılığı sebebi ile de farklı beceri ve deneyimler de gerektirir. Birçok spor branşı en fazla birkaç saatte son bulurken bazı kanyon geçişlerinin haftalar ile ifade edilebilecek uzunlukta süreler ile yapılabiliyor olması ve yarattığı zor koşulların uzun süreler devam etmesinin insan psikolojisindeki yıpratıcı etkisi ile birlikte, branşın doğasında bulunan sürekli belirsizlik durumu da ayrı bir mücadele sahası yaratmaktadır.

18.-19. Yüzyılda Avrupalı ( İngiliz ve Fransızlar başta olmak üzere ) maddi durumu iyi olan kişilerin boş zamanlarını değerlendirme ve rutinlerini yeni maceralarla süsleme arayışı neticesinde bir spor sayılmaya başlayan dağcılık, 1931 yılında Uluslararası Dağcılık Federasyonları Birliği ( UIAA - Union Internationale des Associations d\'Alpinisme )'nin kurulmasını takiben de uluslararası bir spor dalı hüviyeti kazanmıştır. Belirli teknik ve emniyet önlemlerinin hızla gelişmesine paralel kendine özgü disiplini ve ilkeleri olan yaygın bir spor dalı olan dağcılık, günümüzde halen en yaygın spor branşlarından biri olmasına rağmen, bu spora eklenebilecek yeniliklerin azalması ve yeni neslin yeni doğa sporlarına daha fazla ilgi duyması nedeniyle yavaş yavaş popülaritesini kaybetmeye başlamıştır. Ancak ulaşılmaz görülen dağların, dağcılık sporu ile yaygınlaşan keşifleri ve yine bu sayede saklı güzelliklerin bir bir keşfedilmesi özellikle Canyoneering sporunun başlangıcında ve yaygınlaşmasında mihenk taşı olmuştur.

Her ne kadar kullanılan malzemeler benzerlik gösterse de zamanla Canyoneering, aslında farklı branş ve disiplinleri de içinde eş zamanlı olarak barındırması ve gerek icra süresi ve gerekse zorluk yelpazesindeki genişlik sebebi ile özel teknik ve beceri gerektiren bambaşka bir branş hüviyetine kavuşmuştur.

Kanyonlar genel izah ile genç vadilerdir. Burada ifade edilen genç olma durumu, henüz gelişimlerinin tam olarak tamamlanmamış olmasından kaynaklıdır. Tektonik hareketlerden kaynaklı var olmuş bir kanyon formu, oluşumunu takiben başta gece gündüz sıcaklık farkının yarattığı ısınma ve soğumanın bölgesel kaya özelliklerine de bağlı olarak bu kaya kütlelerinde yarattığı genleşme ve büzülme isteği sonucu başta minimal çatlamalara sebep olur.

Bazen sadece bu çatlakların büyümesi ve çatlayan kısımların sürekli maruz kaldığı yer çekim etkisine yenik düşmesi sonucu kanyon tabanına doğru çökmeler veya kopmalar olur. Bazen son derece sınırlı olan bu kopuş hareketi bazen de bir kopmanın takip eden bölgelerdeki aşınımı da tetiklemesi ile inanılmaz boyutlara ulaşır. İşte bu teorik olarak her zaman bilinse dahi zamanlama olarak öngörülemeyen durum, hangi evrede olursa olsun tüm kanyon geçiş faaliyetleri için belki de en büyük risktir. Buna bir de çevrede ve özellikle kanyon duvarları ve üzerindeki bölgelerde yetişen ağaç köklerinin bu çatlaklara girerek büyütmesi ve aynı zamanda yağışlara bağlı olarak bu çatlakların boyutlarına göre su ve hava akımına kanal oluşturması ile ilave olan aşınım eklenince sıklıkla oluşan taş, kaya veya kaya bloğu düşmesi vakaları oluşmaktadır.

Unutulmamalıdır ki vahşi yaşama ev sahipliği yapan kanyon bölgelerinde bazen kanyon tabanından yüzlerce metre yukarıda normal yaşantısını sürdüren bir yaban hayvanı dahi düşürebileceği taş veya kayalar ile kanyon coğrafyasını bir anda değiştirebilir. Bu el değmemiş bir kanyonda sınırlı miktarda bir sorun teşkil etse de içinden geçiş yapıldığı esnada da olabileceğinden dolayı kesinlikle ölümcül bir risktir. Buradaki riskin büyüklüğü düşen kaya bloğunun büyüklüğünden de bağımsızdır. Çünkü düşüş mesafesinin yüzlerce metre olabildiği düşünülürse sadece birkaç milim çapında önemsiz gibi görülen bir taş parçası dahi isabet etmesi durumunda ölümcül olabilmektedir.

Kanyon geçişleri için bir diğer yüksek risk faktörü sudur. Temel ihtiyaç maddemiz olan su; hızına ve ısısına bağlı olarak çok farklı çeşitlerde riskler yaratır. Açık dere yatağında yavaşça ve tehlikesiz olduğu düşünülen su akımı, daralan kanyon duvarları arasında yükselti farkına da bağlı olarak inanılmaz hız ve güce erişir. Tüm kanyon yapısı içerisinde yarattığı kayganlık zaten başlı başına bir risk olmasının yanında özellikle dar alanlarda ve yükseklik farkı olan bölgelerde geçiş emniyetini büyük ölçüde etkiler. Bu sebeple eğer alternatif geçiş imkanı bulunuyorsa bu tip suyun hızlı ve güçlü olduğu görülen bölgelerden kesinlikle uzak durulmalıdır.

Suyun yarattığı sayısız risk faktöründen bir diğeri de, sakladığı doğal tuzaklardır. Dışarıdan bakan bir göz için su akımı sadece yüzey akıntısı ile ifade edilir. Ancak su esnek yapısı gereği geçiş imkanı bulduğu her noktadan farklı hız ve güçte akar. Akım yolu üzerindeki bu farklı hız ve güç çatışmaları ise farklı akışkan dinamikleri oluşmasına sebebiyet verir. Birbirine çok yakın iki noktada su; birinde güçlü bir çekim yaratırken diğerinde inanılmaz bir itiş gücü yaratır ki bu da çoğu zaman geçiş yapan kişilerin önceden algılayamayacağı kadar keskin değişimlerle tehlikeye düşmelerine sebep olur. Aynı zamanda yaratılan köpüklenme ve su buharı zaten görüşe imkan vermeyeceğinden akımın etkisinde ve kontrolsüz hareket edildiği durumlarda kişilerin bir anda bu doğal tuzaklarla karşı karşıya kalmasına sebebiyet verir. Bu doğal tuzaklar her zaman suyun kendisi ve oluşumları da değildir üstelik.

Özellikle kış aylarında erimiş kar sularının derelerin debilerini ciddi oranda arttırması ile kanyon içine ait olmayan ancak suyun başka bölgelerden taşıdığı yabancı cisimler de sıkışıp kaldıkları bölgelerde suyun görüşü engellemesi ile tuzaklar oluşturur. Kamyon lastiği, piknik tüpü ve hatta buzdolabı gibi asla kanyon içinde karşılaşılacağı düşünülemeyen cisimlerin bu yolla kanyona girmeleri aslında sık karşılaşılır bir durumdur. Bununla beraber tuzak oluşumlarına sadece yabancı cisimler de sebep olmaz. Düşüp, akım gücü ile kayaların arasına saplanmış ağaç dalları ve düşerken çarpma etkisi ile sivrilmiş kayalar birçok zaman geçiş yapanlar için sanki özellikle yapılmış ve geçiş yapana saplanmayı bekleyen mızraklar gibidir. Ağaç dalları ise suya yatay bir konum edinmiş dahi olsalar, alt ve üst bölgelerinden ayrı hızlarda akım oluşması halinde, suyun akımı ile hareket eden bir kişinin kontrolünün kaybolmasına sebebiyet verebilir.

Suyun yarattığı bir diğer ve önemli risk de sel riskidir. Geçiş anında karşılaşmayı isteyeceğimiz son şey hiç şüphesiz ki hesaplarımızın çok üzerinde ve ani oluşan debi artışıdır. Gerçekte bu her an karşılaşılabilecek bir durumdur. Bunun sebebi; özellikle büyük kanyonları besleyen akarsuların çok geniş bir coğrafyada etkin olmalarıdır. Kanyon bölgesi ile akarsuyun kaynağı arasında bulunan herhangi bir bölgede oluşabilecek ani ve yüksek yağış bu akarsu yatağı boyunca taşınacağı ve kanyon içi gibi dar bölgelere girdiğinde ise gücünü ve hızını arttıracağından dolayı tehlike katlanarak çoğalır. Günümüzde bilgiye ulaşımın kolaylığı ile, geçiş öncesi planlama ve hazırlık safhasında bu risk faktörü detaylı olarak inceleme ve araştırma ile minimalize edilebilmektedir.

Hipotermi ( vücut ısı düşümü ) de kanyon geçişlerinde karşılaşılabilecek önemli risklerdendir. Özellikle uzun ve zor kanyonlarda bulunan uzun su kanalları, geçiş yapan kişinin su ile temas süresini büyük oranda arttırır. Yapıları gereği güneş ışığından da fazla yararlanılamayan kanyon içinde vücut ısısında düşüş, miktarına bağlı olarak önemli riskler yaratabilir. Bu risk faktörü ise kullanılabilecek suya özel giysiler ve riske uygun gıda alımı ile ilk yardım donanımı ve bilgisi ile çoğu zaman çözülebilmektedir.

Suyun doğası gereği akımı esnasında yarattığı sese bağlı duyum ve haberleşme sorunu ile bu soruna bağlı riskler de önemli su kaynaklı risklerdendir. Uzun süre alan geçiş etkinliklerinde kulağın ve beynin su sesine alışması ve diğer sesleri örten yapısı ile ekip üyeleri arasında baş gösteren haberleşme zafiyeti ve daha kötüsü yanlış duyum sonucu verilecek yanlış tepkiler her an karşılaşılabilecek riskler oluşturur.

Kanyon geçişlerinde bu sayılan riskler kadar ve belki daha da fazlasını ise kaynak olarak insanın bizzat kendisi yaratır. Yetersiz bilgi ve deneyim, fiziki ve mental zafiyet ile oluşabilecek yanlış karar verme durumu, yeteri kadar önem verilmeyen ön hazırlık ve araştırma, kanyon geçişleri için en büyük riskleri yaratır. Unutulmamalıdır ki kanyonlar mevcut durumları ile yürüyüş parkurları değildirler. Ve tabi ki asla da merak ve heyecan duygusunun tatmin alanları olamazlar. Kanyon geçişleri; yüksek bilgi ve deneyim gerektiren, uzun ve zahmetli ön çalışma ve hazırlık ile aynı zamanda bedensel ve ruhsal yapının zorlukları aşma kararlılığında, yeterliliğinde ve en önemlisi sürekliliğinde olmasını gerektiren bir ekip faaliyetidir. Ve her ekip faaliyetinde olduğu gibi katı kuralları ve disiplinleri bulunmaktadır. Bu sebeple bir kanyon geçişi ancak tüm ekip üyelerinin kusursuz uyumu ve güç birlikteliğini etkin şekilde kullanabilmeleri ile sorunsuz olarak tamamlanabilir.

Sınıflandırma ve Zorluk Dereceleri
•Sınıf 1 : Geniş vadi görüntüsündeki formlardır. İçinden aktif su geçişi olsun veya olmasın taban seviyesinden ve boydan boya geçişin her hangi bir teknik malzemeye ihtiyaç göstermeden her zaman mümkün olduğu, genel olarak oldukça geniş olmakla beraber uzun veya kısa vadi formlarıdır.

•Sınıf 2 : Su geçişinin herhangi bir özel donanım gerektirmediği kısa, az sayıda ( 4 m. den az ) inişleri olan, duvar yüksekliği acil durum çıkışına büyük oranda olanak veren, detaylı teknik malzeme gerektirmeyen genel olarak göreceli derin dere formlarıdır.

•Sınıf 3 : Aktif su akımı olmayıp ancak mevsimsel yağışlardan etkilenen, 4 m üzeri iniş olsa da ( 7 m yi geçmeyen ) detaylı teknik malzeme gerektirmeyen ve genel olarak 750 m. geçmeyen kısa geçit formlarıdır.

•Sınıf 4 : Aktif su akımı olmayıp ancak mevsimsel yağışlardan etkilenen 7 m. – 18 m. arası değişken sayıda, teknik malzeme ve bilgi gerektiren iniş barındıran, genellikle 1 km ve üzeri uzunlukta yarık formlarıdır. Öncü ve toplayıcı özellikli çift rehbersiz geçiş yapılmaz.

•Sınıf 4+ : Class 4 kanyonlardan farkı 18 m. üzeri düşüşlerdir. Kuru kanyon formunun üst düzey zorluk kademesini temsil eder.

•Sınıf 5 : Çok düşük debili su akımı mevcuttur. Mevsimsellik etkisi ile bazen akımın iyice düşmesi ile sadece gölet oluşumları barındırır. İçinde yer alan bu gölet oluşumları veya çok düşük miktarlı su akımı için su amaçlı giysi kullanmak tercihe bağlıdır. 4m üzerinde düşüş barındırmayan, 4 m. üzeri olsa da ( 7 m. den az) alternatifli geçişler ile detaylı teknik malzeme ihtiyacı olmaksızın geçişi mümkün olan kısa kanyon formlarıdır.

•Sınıf 5+ : Class 5 kanyonlardan farkı teknik malzeme gerektiren 7 m. üzeri düşüşlerdir. Kanyon duvarları çoğu zaman çıkışa müsaade etmez yapıdadır. Bu seviye ve üzeri ilave lojistik ihtiyaç gerektirir. Rehbersiz geçiş yapılmaz.

•Sınıf 6 : Su akışının azalsa da hiç durmadığı kanyonlardır. Bu tip kanyonlarda suyun getirdiği ekstra riskler açığa çıkar. ( girdap, sifon, şelale ve çavlan oluşumları, sel riski vs. ) Bölgeye ve yağışa bağlı olarak suyun bulanık ve çamurlu olması da ilave riskler getirebilir. Bu tip kanyonlarda su giysileri zorunluluktur. İç yapısında sık sık değişiklik olabileceği ihtimali vardır. 7-18 m. arası az veya çok sayıda su düşüşü barındırır. Teknik malzeme zorunludur. Öncü ve artçı olarak çift rehber zorunludur.

•Sınıf 6+ : Class 6 kanyonlardan farkı 18 metre üzeri bir ve daha fazla düşüş oluşumudur. Bu düşüşler ilave riskler ve teknik donanım gerektirebilir. Öncü ve artçı olarak çift rehber zorunludur.

•Sınıf 7 : Bu tip kanyonlar genel olarak uzun ( 7 km. üzeri) içinde derin su kanalları barındıran, su seviyesine bağlı olarak değişkenlik gösteren yapıda , çok sayıda 18 metreye varan düşüş barındıran mutlak suretle su giysisi gerektiren ve hipotermi riski olan kanyonlardır.Bu durumlar ilave techizat ihtiyacı gerektirir. Uzun süre gerektiren geçişlerdir. Büyük kanyon olarak sınıflandırılabilirler. Buna göre yapılanma ve planlama olmalıdır. Acil çıkışın kanyon duvarlarından olma ihtimali neredeyse sıfırdır. Öncü ve artçı olarak çift rehber zorunludur.

•Sınıf 7+ : Class 7 kanyonlardan farkı 18 metre üzeri bir ve daha fazla düşüştür. Öncü ve artçı olarak çift rehber zorunludur.

•Sınıf 8 : Kanyon eğiminin uzunluktan bağımsız olarak 0,3 ve üzeri olduğu ve yüksek su debili ( her mevsim ) kanyonlardır. Girilmemelidir.

•Sınıf 8+ : Prensip olarak henüz hiç geçiş yapılmamış veya içine dair hiçbir bilgi veya ciddi veri bulunmayan keşfedilmemiş kanyonlardır. Henüz sınıflandırma yapılmamış olduğunu ifade eder. İçi bilinmediğinden sebep azami tedbir ve geniş yelpazede teknik donanım gerektirir.

Bu Aktivite diğer aylarda kanyondaki su debisinin yüksek olması nedeniyle sadece Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim (Hava şartlarının uygun olması da dikkate alınır) ayları boyunca yapılır.
« Son Düzenleme: 08 Kasım 2020, 13:30:39 Gönderen: GeZGiN »

Tags: