Bu yazıda biz bushcraft meselesine değineceğiz.Buschcraft terimsel olarak çok eski bir tanımlama sayılmaz. Bu terimin oluşumunda bir sorunu/ihtiyacı o an elinde ne varsa yada etrafta ne bulabilirsen onunla çözmek/gidermek gibi bir anlayış etkili olmuştur. Hiddens ve Kochanski gibi bu alanda kendini ispatlamış iki ustanın emekleri, Ray Mears’in televizyon programlarının popülaritesiyle birleşince, önümüze insanlığın ortak mirası tekniklerin güncellenerek yeniden değerlendirildiği bir alan açılmıştır.
Bushcraft temelde, kişiyi doğada olduğunda yetenekleri ve bilgisini yani öz potansiyelini kullanarak, elindeki malzeme imkanının ne olduğuna doğrudan bağlı olmadan hayatta tutacak maharettir. Bu ister kaza, kaybolma gibi irade dışı durumlarda olsun isterse bunu bilinçli bir doğa faaliyeti olarak yapıyor olalım. Yani nasıl ateş yakılır, su bulunur, barınak yapılır, balık avlanır, tuzak kurulur, iz takibi yapılır, yön tespit edilir, hava durumu okunur gibi bilgi, beceri ve deneyim isteyen bir dizi yetenek bushcraft içinde tanımlanır.Burda asıl mesele Kochanski’nin dediği gibi ne kadar çok bilirsen, o kadar az taşırsın meselesidir. Tamamen bireysel potansiyele dayalı bir doğada hayatta kalma mücadelesidir. Yanınızda çakmağınız olmasa da ateş yakabilmektir. Çadırınız olmasa da geceyi soğukta geçirmemektir. Yiyecek hiçbir şeyiniz yoksa da karnınızı doyuracak bir şeyler bulabilmektir.
Bushcraft kamping, bu ilkel (aslında temel) yetenekleri kullanarak yapılır. Hemen hemen hiçe yakın insan yapımı araç/gereç kullanarak yapılan bir survival/hayatta kalma kampıdır. Hiçbir janjanlı malzeme, çadır, giysi, tulum, ayakkabı yoktur. Ne biliyorsanız, sizinle birlikte yalnız o vardır. Tıpkı atalarımız gibi aslında neyseniz doğa karşısında o olduğunuz durumdur.
Bildiğimiz kamplarda, işimizi kolaylaştıracak ve kentlerde sahip olduğumuz konforu ve hatta fazlasını bize sağlayacak o kadar imkanımız olur ki bu imkanlar doğayla gerçek bir bağ kurmamıza engel olur. Acizliğinizi de fark etmezsiniz, neleri başarabileceğinizi de.
Böyle anlatınca yada televizyon programlarında izleyince sanki kolayca yapılabilirmiş gibi gelir. Oysa gerçekten ciddi bir dayanıklılık gerektirir. Televizyon programları görsel şovlardan ibarettir. Bir yay matkabı yapan sunucunun iki dakika içinde ateşi yaktığını görürsünüz ama aslında bu-eğer gerçekten yapılıyorsa-oldukça uzun bir zaman ve büyük bir emek demektir. Bilgi ve tecrübe de cabası. Ne kadar heyecan ve cazibe yüklü görünse de, genelde yaşadığınız duygular korku, kaygı ve ümitsizlik olur. Ancak sonuç olarak bütünüyle sıfır noktasına inmeniz gerekmez. Ne kadar az malzeme, o kadar fazla tehlike demektir ama neticede aldığınız zevk de ona göre paha biçilemez olacaktır.