Gönderen Konu: HİMALAYA TUZU VE TUZUN ÖNEMİ  (Okunma sayısı 3353 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7788
    • insan ve doğa
HİMALAYA TUZU VE TUZUN ÖNEMİ
« : 04 Mart 2011, 03:12:24 »
Tuz denince aklımıza ilk gelen ne yazık ki sofra tuzu oluyor. Tuzu öncelikle doğal tuz ve rafine edilmiş sofra tuzu olarak ikiye ayırmak gerekiyor.

Bizim sofra tuzu diye bildiğimiz, tuz değil saf sodyum klorürdür. Sodyum klorür beden için çok agresif bir maddedir. “Tuzdan uzak dur” denmesinin gerçek sebebi de bu! Saf sodyum klorür olan sofra tuzu bedende kendi başına agresif reaksiyonlara girer ve bedenin kimyasal işleyişini bozar. Bu nedenle beden bu agresif maddeyi ısrarla dışarı atmak ister ve bunu sadece suyun yardımı ile yapabilir. Toplumun büyük bir çoğunluğu su içmeye küstüğünden beden bu zehri dışarı atamaz. Rafine sofra tuzunun yoğun tüketimi yüksek tansiyona, romatizmal kemik ağrılarına, mide ve bağırsak kanseri gibi birçok hastalığa sebep verir.

Doğal tuz ise üç grupta incelenebilir:

-Deniz tuzu
-Kaya tuzu
-Kristal tuz

Bugün denizlerimizin kirliliğine bakarsak deniz tuzunun da aynı kirliliği taşıdığını anlarız. Kaya tuzu eski denizlerin kuruması sonucu kayalarda birikmiş, denizin tüm minerallerini taşıyan bir tuzdur. Milyonlarca yıl önce oluştuğu için günümüzün sanayi kirliğinden etkilenmemiştir. Kristal tuz ise bu kaya tuzlarının milyonlarca yıl yüksek basınç altında kalmasından dolayı kristalleşen tuzdur. Yüksek basıncın etkisi ile yoğunlaşıp küçülmüştür. Kristal tuzun bu ince molekül yapısı beden için çok sağlıklıdır çünkü bu sayede tuz iyonları hücre zarından kolayca hücreye giriş yapabilir.

Kristal tuz çeşitleri arasında en iyisinin Himalaya tuzu olduğu biliniyor.

Himalaya tuzunda en az 84 element bulunur, dünyada var olan neredeyse tüm elementler Himalaya tuzunda mevcuttur.

Ne “tesadüftür” ki, bedenimizin doğal yapısında da yine bu 84 elementin varlığına şahit oluyoruz. Ancak günümüz yaşam koşulları ve beslenme şeklimiz nedeniyle bedenimizin element dengesi de giderek bozuluyor. Maruz kaldığımız elektromanyetik alanlar, GDO’lu gıdalar, tarım ilaçları, kalitesiz besin ve kalitesiz su, bu dengenin altüst olmasına ve bedenin mineral açlığına sebep oluyor. Bu 84 elementin tamamı bedenimizin doğasında da mevcut olduğundan, beden element eksikliğini Himalaya tuzu sayesinde kolaylıkla tamamlayabiliyor. Bu da sağlıklı yaşama doğru atılan en önemli adımlardan biri.

Su ve tuz eksikliğinin hastalıklarla bağlantısı nedir?
Alınan su, bedende sadece enerji üretmez, aynı zamanda hücrede yıllardır biriken zehri de dışarı atar. Eğer bunları atamazsa, hücre içerisinde aşırı asitlenme oluşur. Bunun sonucunda en iyi ihtimal ile ağrılar sızılar başlar; ama daha da kötüsü kanserli hücre oluşumu başlayabilir.

Su, bütün bu işleri tuzun yardımı ile yapabilmektedir.

Su ve tuz muhteşem bir ekiptir! İkisi birlikte sadece bedenin su miktarını ayarlamakla kalmaz hücrenin ve dolayısı ile bedenin pH düzeyini nötr (7,4) tutar.

Beslenmede de tuz ve suyun önemi büyüktür.

Beslenme sadece besin maddelerinin bedene alınmasıyla bitmez. İçeri alınan besin maddelerinin daha ufak parçalara dönüştürülerek suyla çözüldükten sonra kana yüklenmesi gerekir ki gerçek anlamda bir sindirim sağlanmış olsun. Geriye kalan yararsız maddeler ise dışarı atılır. Kana alınan maddeler bedenin her tarafındaki hücrelere taşınır. Hücreye ulaşan bu besin maddeleri hücrede kullanılır ve ortaya çıkan zararlı yan ürünler bağışıklık sistemi tarafından dışarı atılır.

Suyun tüm bunları yapabilmesi için de gerçek tuza ihtiyacı vardır.

Yediğimiz yiyecekler midede kimyasal ve fiziksel olarak parçalanır. Bunu becerebilmek için mide günde iki üç litre arasında bir sıvı (salgı) üretir. Mide bu sıvıyı ancak bedende yeterli su varsa üretebilir. Midenin bu salgısı hidroklorik asit içerir. (Mide suyunun pH değeri 0,9 ile 1,5 arasında değişiyor). Mide suyunun bu yüksek asit değeri nedeniyle midenin kendi kendisini parçalamaması için mide bir çeşit koruyucu salgı salgılar. Bu koruyucu salgıyı yeterince salgılayamadığı zaman gastrit diye adlandırılan mide iltihaplanmasına sebep olur.

Midede parçalanan bu besin maddeleri on iki parmak ve incebağırsağa gönderilir, buradan da kana ve lenflere yüklenerek bedenin diğer hücrelerine gönderilir. Ve bu işlemlerin yapılabilmesi için yemek öncesinde ve sonrasında su içmemiz gerekir. Yani yediklerimizin ne kadarının gerçekten bedenimize besin kaynağı olacağına yediğimiz yemeğin kalitesi kadar içtiğimiz suyun kalitesi (pH 7,4 ve üzeri) ve miktarı da karar veriyor.

Eğer beden kronik su kıtlığı altında yaşıyorsa, beyin kalınbağırsaktaki suyu çekip kana yüklemeye çalışır. Bu işlem esnasında kalınbağırsaklar aşırı çalışmak zorunda kalır. Bunun sonucunda tıkanmalar (kabızlık) meydana gelir. Bolca su içildiğinde bu sorun da kendiliğinden çözülür.
Kalınbağırsak kanserinin en büyük sebeplerinden biri de susuzluktan dolayı sindirim sisteminin zora düşmesidir.

Kanımızın yüzde doksan dördü sudur. Bedende kronik su kıtlığı yaşandığında kan suyunun yaklaşık yüzde sekizi alınarak diğer organlara dağıtılır. Bu durumda kan (özellikle de yemeklerden sonra) akışkanlığını kaybederek yüksek tansiyona sebep olur.

KRONİK SU EKSİKLİĞİ VE KANSER
Kronik su kıtlığında bağışıklık sistemi de çöker. Bu durumda insan sık sık hasta olur. Bedende onarım gücü düştüğünden hücrede onarılmayan bozukluklar kanser oluşmasına yol açar.

Beden içeride hapis kalan zehirli atıkları son çare olarak deri ile dışarı atmaya çalışır ki bunun sonucunda deri hastalıkları oluşur. Bu zehirli atıkların fazlası ayrıca kemiklere gönderilir ve böylece çeşitli eklem ve kemik hastalıkları oluşur.

Görüldüğü gibi bedenin bütün sistemleri su ile çalışır ve suyun görevini yapabilmesi için sağlıklı tuza ihtiyaç vardır.

Hastalığınız ne olursa olsun, öncelikle bedeninizi sistemli bir şekilde su ve tuz ile beslemeniz gerekir.

Beden öyle bilgedir ki, öyle muhteşem bir sisteme sahiptir ki, ihtiyacı olanı verdiğimiz andan itibaren kendini onarmaya ve sağlığına kavuşmaya başlar.

Ne kadar su içmeliyiz?
Bedenin günlük olarak ihtiyaç duyduğu su miktarı kilo başına 30 mililitredir.
Örneğin 60 kilo olan bir insanın her gün 1,8 litre su içmesi önerilir.
Satılan içme sularının etiketinde yazan pH derecesinin 7,4 ve üzeri olmasına dikkat edin.

Ne zaman su içmeliyiz?
Yemeklerden bir saat ila on beş dakika önce ve yemeklerden iki saat sonra içilen su, beden fonksiyonlarımızı destekler. Yemekle birlikte içtiğimiz su ise, hazmı zorlaştırdığı için beden fonksiyonlarının verimini düşürür.

İçtiğimiz diğer sıvılar da su mudur?
Birçok insan sudan ziyade başka sıvılar tüketiyor, bir sürü rengârenk sıvı. Ne var ki bunların hiç biri suyun yerini tutmuyor. Tam aksine, bu renkli sıvılar bedenden su çalıyor. Beden bunlardan kurtulmak için kendi yaşamsal suyunu kullanmak zorunda kalıyor.

Himalaya tuzlu su kürü (Sole) nasıl hazırlanır?
Cam bir kavanoza (kapağı metal olmamalı) kristal tuzunuzu koyun ve üzerini örtecek kadar doğal kaynak suyu ilave edin.
Her türlü teması önlemek için kapağını kapatın.
Çözeltinin % 26’lık yoğunlaşma noktasına ulaşması iki saat sürüyor.
İki saatin sonunda soleniz kullanıma hazır hale gelecektir.
Soleyi kullandıkça, yani kavanozdaki su azaldıkça yeni su ilave edin. Her ilave edilen su ile soledeki tuz biraz daha eriyecektir. Sole konsantrasyonunuzda her zaman en az bir tuz kristalinin görünür olduğundan emin olun.
Sürekli kullanım sonucu tuzun tamamı eridiğinde yeni tuz kristal parçaları ilave edin.
Solenizi süresiz olarak saklayabilirsiniz. Ne bir bakteri ne de mantar onun içinde çoğalabilir.

ÖNEMLİ BİR NOKTA:
Birçok insan ne yazık ki Himalaya tuzu ile hazırlanmış soleyi kullanırken sofra tuzu olarak bildiğimiz saf sodyum klorürü de sofrada ve yemeklerde kullanmaya devam ediyor. Himalaya tuzunun maksimum fayda sağlayabilmesi için “tuz” diye bildiğimiz ve gerçekte zehir olan “sofra tuzunu” hayatımızdan tamamen çıkarmamız gerekiyor.

Solenin günlük içme suyunda kullanımı:
Hazırlamış olduğunuz yoğun kristal tuzlu solenizden bir çay kaşığı soleyi bir büyük bardak kaliteli içme suyuna ilave edin.
İyice karıştırın.
Sabahları aç karnına bir bardak içmeniz önerilir.
Ayrıca gün boyu içmek üzere bir litre suya bu karışımdan bir çay kaşığı kadar (metal kaşık kullanmayın) ekleyin ve gün içerisinde aralıklarla için.
Böylelikle gün boyu içtiğiniz su, Himalaya tuzunun küçük molekül yapısı sayesinde hücre zarından içeriye girebilecek ve organlara ulaşabilecek.

Oranını kendiniz de ayarlayabilirsiniz, bedeniniz sizin için en uygun olan dozajı size belli edecektir.

Kristal tuz çözeltili suyla yapılan üç aylık disiplinli bir kürden sonra bütün metabolik olayların doğal seviyesine kavuştuğu ve bedenin hastalıklardan özgürleştiği gözlemlenmiştir.

Önemli Bilgi:
Böbrek yetmezliği ve/veya yüksek tansiyon yaşayanların bir bardak içme suyuna sadece bir ya da iki damla sole eklemeleri öneriliyor.

Solenin yemeklerde kullanımı:
Hazırladığınız soleyi yemeklerde kullanmak son derece kolaydır.
Soleyi yemeği pişirirken değil, piştikten sonra ilave etmek çok önemlidir; çünkü ocakta kaynayan yemeğe ilave edilen solenin element yapısı bozulmaktadır.

Himalaya tuzunun çok yönlü kullanımı:
Bedenin sağlığına kavuşmasını hızlandırdığı için faydaları saymakla bitmez. Bu konuda internette yerli ve yabancı sitelerde geniş çaplı bir araştırma yapmanızı tavsiye ederiz. Bu araştırmada Himalaya tuzunun sadece sole olarak kullanılmadığını, ayrıca ağrılara karşı tuz yastığı olarak kullanıldığını ve ortamdaki negatif enerjileri temizleyen tuz lambaları olarak da yararlanıldığını göreceksiniz. Bunlar kullanım şeklinin sadece birkaçı…

Kristal sofra tuzunu kristal banyo tuzundan nasıl ayırt edebiliriz?

Şeffaf renkte olan kristal tuz gıda amaçlı kullanılırken, pembemsi olan renkli tuz banyo amaçlı kullanım için uygundur.

Himalaya tuzu mu kaya tuzu mu?
Birçok internet sitesinde Himalaya tuzu olarak pazarlanan tuzların çoğu ne yazık ki kaya tuzudur. Kaya tuzunun sağlığa elbette zararı yok. Ama kilosu bir lira olan kaya tuzunu otuz kırk liraya Himalaya tuzu olarak satmak etik değil. Tuzunuz suya koyar koymaz çok kısa zamanda eriyorsa muhtemelen kaya tuzudur. Gerçek Himalaya tuzu parçalarını cam bir kavanoza yerleştirilip, sadece üzerini örtecek kadar su konulduğunda koyduğunuz miktara göre tamamının erimesi bazen bir iki ayı bulur. Tabii su azaldıkça üzerine su ilave edilerek.
« Son Düzenleme: 17 Ekim 2011, 15:05:25 Gönderen: GeZGiN »

Tags: