Gönderen Konu: Kaçkarlar’da ‘son’bahar  (Okunma sayısı 2974 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7750
    • insan ve doğa
Kaçkarlar’da ‘son’bahar
« : 24 Kasım 2014, 21:11:05 »
Mevsim bitmek üzere, kışa hazırlığın hareketli zamanları... Yayladan köye göç bittiğinde, köyde sonbahar bereketiyle sofralar da şenlenir Doğu Karadeniz’de...



Güzel ve güneşli baharlardan, yağmurun eksik olmadığı bir yaz mevsiminin ardından artık bu coğrafyada hem görsel şölenin hem de ayrılık hüznünün yaşanacağı zaman geldi nihayet. Kaçkarlar’da sonbahardan bahsediyorum. Sonbaharı ve mevsim dönüşümünün en güzel seyirlik noktalarını barındıran Kaçkarlar’da sonbahara biraz yorgun, biraz üzgün ama iyi hava beklentisiyle giriyor Karadenizliler.

Yaz mevsiminden önce karla kaplı dağlarına ve yaylalarına kavuşma hasretiyle yanıp tutuşan yöre halkı, mayıs sonundan itibaren yaylaya göç etmek için hazırlıklara başlar. Uzun bir bekleyişin sonunda artık rüyalara giren yaylasına kavuşurlar. Henüz otlar yeşermemiş olur. Yer yer kar görülür. Hayvanlarıyla birlikte özgürlüğe koşan yaylacılar için uzun, bazen yorucu, bazen neşeli bir yayla mevsimi başlar...

Bu güzel ve dingin hayatta, ne zaman ki yaylada havalar soğumaya başlar ve güz çiğdemleri çıkar, o zaman sürenin sonuna gelindiği haber verilmiş olur. Yaylacılar artık son hazırlıklarını yapmaya başlar. Yavaş yavaş hem kendilerini hem de hayvanlarını tersine göçe hazırlar.



Önce katıklar yani kışlık erzaklar hazırlanıp kaplarına konulur. Sonra yataklar ve yorganlar, evin tavanından asılan bir iskelenin üzerine toparlanır. Bu işleme ‘tacar etmek’ denir yörede. Bunun yapılmasının en önemli sebebi kemirgenlerin zarar vermesini engellemektir. Sonra evlerin kapıları ve pencereleri sıkılaştırılır. Duvarlar, bacalar, sobalar kontrol edilir, uzun ve sert bir kışla baş başa kalacak yayla evi geride bırakılıp, aşağıdaki köy hayatına doğru yola çıkılır.

Şüphesiz bu tersine göçte insanlar kadar bütün bir yaz yaylalarda özgürce salınmış hayvanlar da mutsuzdur. Yayla evleri artık kendi kaderleriyle baş başadır, belki gelecek sene yerlerinde olmayabilirler, ya çığ alır götürür ya da başka bir hal gelebilir. Ama yüzyıllardır yaylacılık bir şekilde devam etmiştir Kaçkarlar’da. Orayı sahiplenenler bir günlüğüne bile olsa ziyaretten vazgeçmez. Bu kadar dağlarına sevdalı insanlar olunca ayrılmak da zor oluyor haliyle.

DÖNÜŞ ZAMANI...


Yaylada yaşamak özgür olmaktır. Bu özgürlüğü kısıtlayan tek şey zaman. Çünkü güz zamanı yayladan inme vaktidir. Kaçkarlar’da ‘Huzmancuk’ denen vargit çiçekleri açtığında artık yayladan yavaş yavaş gitmenin zamanı gelmiş demektir.

Yaylada elde edilen katıklar ‘kadin’ denilen ahşap kaplara doldurulur ve kışın tüketmek üzere köye indirilir. Katıkların bir bölümü de gurbetteki akrabalara gönderilir. Yayladan inmek gerçekten zor. Çünkü “Dağlar doli likaba manişak aman / argatiya günleri düşledim aman...” Yani yaylada yemiş çoktur, imece vardır ve yayladaki günleri dönünce herkes arar. Böylece koskoca bir yılın geçmesini bekler. Ta ki mayıs başına kadar... Karla kaplı yaylalara dağcılardan başka giden olmaz ama yaz başı yayla zamanı gelince o kıyıların ardı yine sahiplerini ve misafirlerini bekler.

Gurbetten gelen ya da yörede yaşayan kim olursa olsun yayla, her zaman Kaçkarlar’da yaşayan insanların hayatında var olan, korunduğu müddetçe de var olacak bir yer.

Artık yaylaların her birine araçla ulaşılabiliyor, dolayısıyla gidip gelmek mesele değil. Eskiden saatlerce yürünen yollar da yok, kilolarca yükü taşımak zorunda olan zavallı hayvanlar da. Ama yayla her zaman var. Yaylacılar, kulaklarında çardaktan gelen tulumun ağlatan sesi ve arkalarında bıraktıkları ‘gözü yaşlı’ dağlarla vedalaşırlar. Hele hava açıksa gitmek oldukça zordur. Son bir kez daha bakılır ve iki damla gözyaşıyla bağırlara taş basılır. Yaylada her türlü teknolojiye rağmen inek besleyen, katığını kaplara koyup köyüne indiren ve kışlık tüketecek her yaylacıyı şu türküyle selamlayalım:

“Gidiyorum yayladan / Güz geldi onun içun / Her puğardan su içtum / Sevduğum senun içun...”

KÖYDE SONBAHARI YAŞAMAK



Bir türkünün sözleri de şöyle diyor: “Yayladan ki yurudum, üç saat ağlamişim...” Yüksek dağlarla vedalaşma bittiğinde bunun ikinci aşamasını oluşturan köylerde yaşam başlar artık. Yaylalara göre daha alçak bir rakımda olan köylerde sonbahar hayatı bereketle başlar. Yayladan indirilen katıkların yanına ayrıca köyde yetişen inciri, siyah üzümü, kabakları da eklediniz mi bereketin keyfine değmeyin. Bir taraftan yükseklerden aşağıya inmenin hüznü ve alışma süresi, diğer taraftan bolluk bereket. Ara sıra yine iç geçirerek yaylaların tepelerine bakmak...

Çok geçmeden kar tepeleri beyaza büründürür ve ağır bir kışın telaşları da yavaş yavaş başlar. Bu ağır kışlar için bu mevsimde odun ihtiyacını karşılamak için de çoğu zaman imece yapılır. Sonrası gürül gürül yanan kuzineler,  şen sofralar ve hasrettir.  Bir sonraki mevsimde yine yaylalarıyla, yüksek dağlarıyla, tulumları, horanlarıyla buluşma ümidiyle hayatına kaldığı yerden devam eden Kaçkarlılar şu türküyü söyler artık: “Gel çikelum dağlara, dağlar olsun evumuz; her kumardan bir yaprak, olsun kiremidumuz...”

Kaynak : http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/seyahat/27629889.asp
« Son Düzenleme: 24 Kasım 2014, 21:16:04 Gönderen: GeZGiN »

Tags: