Gönderen Konu: Günübirlik Bursa  (Okunma sayısı 3511 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7726
    • insan ve doğa
Günübirlik Bursa
« : 25 Mart 2013, 07:01:03 »
İstanbul’dan Bursa Belediyesi’nin deniz otobüsü BUDO’ya atlayıp, günübirlik Bursa keşfine çıkabilirsiniz. Osmanlı’nın ilk başkentinde sizi köklü bir tarih, damak şenlendiren lezzetler bekliyor.

Osmanlı’yı bütüncül yansıtmayan Roma, Bizans kalıtı sur görüntüleri, arkaik kazılarla ortaya çıkan daha uzak İstanbul haberleri sizi bunaltıyor, diyelim. Böyle olsun!
Daha yakın, daha Osmanlı olan Bursa’ya günübirlik tarih ve edebiyat yolculuğuna ne dersiniz?
Kentte güzel bir gün geçirip, akşamın alacası çökmeden Mudanya üzerinden iki saatlik deniz yolculuğuyla Kabataş’a döneceksiniz.
Oldu mu?
İstanbul’dan böyle kısa bir kaçış, kuşbakışı Bursa rituali var... Hazır mısınız?

KES BİR İSKENDER
Kabataş’tan deniz otobüsüne atlayın. İki saat dolmadan Mudanya iskele alabanda. İskelede sarı kent otobüsleri. Bir saat sonra Bursa Metrosu’ndasınız. Atlayın metroya. Osmangazi durağında indiniz. Trenin gidiş yönüne gelen ilk vagon ve hemen yürüyen merdivenler, gün ışığına çıktınız.
Burası üç dakikalık bir yürüyüşle sizi Kent Meydanı denilen ulaşım ağı merkezine ulaştırır.
Sizi biraz ötede, kapısında sıra sıra bekleyenlerin olduğu, dar sokağa davet ediyorum. Karnınız acıkmış. Minik iç salon duvarlarını ünlülerin fotoğraflarıyla süsleyen Uludağ Kebapçısı 1964’te kurulmuş. Kent Meydanı’ndan yüz metre uzakta...
Tarık Akan’dan, Aziz Yıldırım’a kadar duvarlarda kimler yok ki? Ayak üstü yarım saat bekliyoruz, sıramız geldi ve İskender... Bol yoğurtlu kebap... Burada yapılan İskenderin en ünlüsüymüş. Bu gurme işi becerinin özelliklerini gezgin ve gurme Mehmet Yaşin’a bırakıyoruz...
Yemek sonrası... 38 nolu otobüs yüz adım aşağıda. İlk buluştuğumuz yer, Kent Meydanı. Atladık! Haşim İşçan Caddesi... Osman Gazi ve Orhan Gazi Türbeleri’nin altındaki yoldan heykelde vardık. Daha bir Osmanlı olan kent buradan başlar ve bu konuya gönül adamış olanların ruhunu aşar.
Yolun karşısına geçtik. Büyükkent Belediyesi konutu karşımızda. Bu yapı göstermelik bir anıt, kozmopolit bir mimari... İyi bir sentez. Ulusal sanat yoktur diyen, Geothe’nin sözü gibi tüm kültürlerin bileşkesi gibi görkemiyle bu konut sizi orada bekliyor. Yapının çevresini dolanırken bir de Ressam Şefik Bey Sergi Salonu... Zaman olsa... Dışarıdan bakıp geçiyoruz. Unutmadık. Günübirlik bir rotadayız.

KOZA HAN’IN ASUDE AVLUSUNDA
İşte ‘menzili maksuda’ geldik. Koza Han’ın önündeyiz. İkinci Beyazid’in, İstanbul’daki ‘imaret’ işlerine gelir sağlamak uğruna 1491’de, 19 ayda inşa edilmiş. Mimar Abdul- Ula bin Pulad Şah, yapım Emiri Sücca bin Karaca adlarını girişte okuduk. Yarı Farsi - Arabi ve dörtte biri Türk isimler.
Bu adlar bize kült gibi, nasıl bir Osmanlı kültür kalıtına sahip olduğumuzu gösterdi. Koza Han farklı evrelerde farklı adlar almış. Bursa, ipekçiliğin beşik kertiği. Kızılderi şaman bilgeler der ki, ruh durduğu yerin ruhu olunca yakar bedeni. Bu cevherli sözle, basamakları ipekler gibi salınarak indik.
Koza Han’a geldik. Avlu ortasındaki şadırvana, sekizgen mescite bakarak, kulpsuz fincanda köpüklü yaren kahvesi içtik. Çok sıcak bir mart günüydü. Çınar ve ıhlamur ağaçlarının serinliğine alev alev yanan ruhumuzu serdik.
Fazla oyalanmadık. İstesek vuslat ayini gibi ipek kozası ipliklerle çeke çeke, akşamı burada avluya, Karagöz ve Hacivat ustalığıyla sahne ederiz. Bu avluda geceyi avutarak, dolunayı gökte büyütebiliriz.
Her neyse... Aşkı başına vurmuş gibi, günübirlik bir İstanbul kaçışı. Buradayız. Bursa burası! Burası pirlerin, evliyaların, dervişlerin, bektaşilerin, oğuz boyları şamanlarının gökten zembille indikleri şehir...
Yok, yok devasa Osmanlı kalıtlarıyla bir başkent, imparatorlıkta ilk yapıtaşıdır Bursa. Prusa ve Bource diye ad değiştirmiştir. Bu isimler hem gizlidir hem gizemli.
Koza Han’da taç kapı, taştan oyulmuştur, yuvarlak kemeri örgülüdür ve kabartma süslerle bezelidir.
İkinci Beyazıd gücünü simgelediği söylenen bu varsıllık, iki yanda 45, üst katta 50 oda olmak üzere, değirmi merdivenlerle ara geçitlere yol verir.
Dikdörtken bir avluyu saran iki katlı ana yapıyla, doğusunda ahır ve depoların olduğu bir labirentte, ‘develik’ adı ile bilinen ikinci bir avluya girdik.

OSMANLI’YA SELAM
Çarşı içinden, Tuz Pazarı’na geçilir. Pazarlar da, hanlar da bilgelik ve dervişlik gibi iç içedir burada. Çiçekçileri geçtik, fıskiyelerle şeneltilmiş ve çocuklarla devinen düzlüğe çıktık.
Burası Büyükkent Belediyesi konutunun kuzey cephesidir. Burası şimdi tarihi fotoğraflarla ancak varılan, Bursa Ovası’na dönük Büyükkent Belediyesi’nin öteki yüzüdür. Havuz, fıskiye, lale ve çocukları da fotoğrafladık. Bursa kumaş pazarına girdik, pazenlere ve elbiselik yığınlarına baktık ve andaç olarak renkli bir kumaş satın aldık.
Anı, her kısa ‘an’ı dolu dolu ve fakat hızlı yaşadık. Valilik konutu önüne geçtik. Orada bir otobüse atladık. Bakımlı Osmanlı eserleri Yeşil semtinde bizi bekliyor. Günübirlik gezimiz burada noktalanacak.
İşte Yeşil... Emir Sultan’a gittik. Doğa açısından burulmuş olan Bursa’yı ve ovasını yukarıdan yaralı kuşlar gibi kanat çırparak seyir ettik. Geriye döndük.
Yeşil’e doğru yürüyerek Mehmet Çelebi Türbesi’ne ulaştık. Şimdi daha Osmanlıyız. Türbe içindeki sekizgen turkuvaz görüntüyü çektik. Oradan Yeşil Camii’ne girdik, yine yola çıktık. Yeşil’de, bir otobüse atlayıp merkeze indik. Günübirlik gezinin sonuna geldik.

VEDALAŞMA ZAMANI
Şimdi, Mudanya’dan kalkacak hızlı feribot için, Kent Meydanı’na yöneliyoruz. Üç dakika batıya yürüyüp (M) işareti olan yerde, Osmangazi durağında, yeraltına ineceğiz. Sizi uğurlayacağım. Üniversite durağına kadar metroyla gidip, oradan limana giden otobüse bineceksiniz. En kestirmesi bu, çevre yolundan çok kısa sürede sizi Mudanya İskelesi’ne bırakacak.
Bellek dağarımız ne durumda, bir bakalım. Hareketli geçen kısa süre, geride ne bırakmış görelim: Leziz et, yoğurtlu döner, duvarlarda solgun fotoğraflarda suskun anlar. Koza Han’da kulpsuz kallavi fincan... Telveli tam Osmanlı kahvesi ve tam Osmanlı aurası ile yontulan hanlar.. Camiler, turkuvaz maviler, konutlar.
Bunlardan renk renk ibrişimli izler. Bellek dağarınız almış. Gönlünüz ipek kozası gibi Bursa’da kalmış olabilir. Fakat bellek denilen dağarda kalanlar da var. Bardağın dolu tarafı... Bunlar iyi şeyler, kısa günün artıları. Kabataş İskelesi’ne yanaşıncaya kadar. Sil baştan kısa günün nimeti gibi bellekte yineleyebilirsiniz bu kısa geziyi.
Bugünlük bu kadar Bursa...

Yeşil sükunet
Aşağıdaki alıntı Sait Faik’in, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sesini çağrıştırır ilk okuyuşta. Oysa Pierre Loti’nindir. Melankolik bir çağrı gibidir: “Bursa’nın sükun ve hayal mahallerinden özellikle tad alınacak yer Muradiye Camii etrafındaki mezarlık... Kule kadar yüksek servilerin, çınarların gölgesinde son padişahlardan birkaçının meskeni küçük türbeler vardır. Güller sarmaşık gibi bir ağaçtan diğerine dolanır...” Yazar, Sait Faik ve Tanpınar gibi ayrıntı romantizmi sergiler. “Burası gölgelerin, güllerin korusudur. Çevre gözükmez, aşağıdaki ovalar sadece hissedilir. İnsan burada sükuneti, herhangi bir yerden daha derin ve mahzun kılan yeşil bir kubbe altında duyar...”

Tags: