Gönderen Konu: Paspala Fasulyesi ; "Bu Fasulya 7,5 Lira."  (Okunma sayısı 6495 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7726
    • insan ve doğa
Paspala Fasulyesi ; "Bu Fasulya 7,5 Lira."
« : 08 Ekim 2011, 12:40:16 »
İnanın o filmin (!) ve dillere slogan gibi yerleşen o eski şarkının fırsatçılığında değilim. Yemin etsem başım ağrımaz üstelik...Çıkın Kırklareli pazarına. Varın o tezgahlardan birinin başına. İstediğiniz kadar dil dökün, ister sitem edin. “Bu paraya fasulye mi olur ?” deyin, hepsi nafile. Fiyatı 5 kuruş indirirseniz beri gelin.

Toprağa çapayı vurduğu ilk günden pazara getirene kadar çektiği zahmeti bir kendisi bir de Allah bilen tezgahtaki o kadın, kaşlarını devirip size sitemle bir bakmasın hele; üstüne 5 kuruş fazla vermeye razı olabilirsiniz. Kadının diline oturmuş olan o bal damıtılmış Rumeli şivesiyle söylediği senet gibi sözler sizi ikna etmeye yeter belki: “Bu fasule (!) nerden biliyon mu sen? Teeee, Paspala'dan.”

…Bu fasulya 7,5 lira.

Son haftalarda sinemalarda büyük tebessümle izlediğimiz; Trakya insanının sıcak, naif,neşe dolu hallerini yüzümüze engel olamayacağımız sıcacık bir gülümseme oturtarak anlatan bir film var hani. Film kadar dikkatleri çeken, herkesin kanını kaynatan bir de şarkısı var...

“Bu fasulya 7,5 lira / (H)em kaynasın (h)em oynasın.”

7,5 liraya fasulye mi olur demeyin, olur. Hem şarkı çok eskilerden bir şarkı. Bakmayın siz gazetelerde yazan, “Bu babamın şarkısı.” diye fırsatçılık peşinde koşanların anlattıklarına. Büyüklerinize bir sorun, “Taaaa bizim zamanımızda vardı bu şarkı.” diyen çok kişi çıkacaktır. Rivayet öyledir ya, yağ-şeker almak için kuyruklara girilen o kıtlık günlerinde(!) fakirin sofrasının baş tacı olan fasulye bile karaborsacıların elinde 7,5 liraya kadar çıkar. Şarkı o günlere dair bu izlenimi nükteli bir dilden bize aktarmaktadır sizin anlayacağınız.

Gelelim günümüze...

Trakya pazarlarında nam yapmış bir fasulye var ki, o günleri dolayısıyla o şarkıyı gülümseterek hatırlatır adeta. Dilden dile ününü perçinleyerek marka haline gelmiş ismiyle diğerleri arasından hemen sıyrılıverir. Hadi, 7,5 lira değildir de kilosu, diğer tezgahtaki fasulye üçeyse bu fasulye beşedir. Rivayet değil gerçek şu ki; bazı üreticiler daha tohumu toprakla kavuştururken üreteceği fasulyenin alıcısını bile bulmaktadır. Öylesine de bir fasulyedir hani. Paspala fasulyesi…

...Bir Balkan Köyü, Paspala.

Paspala, Kırklareli’ye bağlı Demirköy ilçesinin Bulgaristan sınırına yakın bir köyünün eski ismi. Köyün şimdilerde adı Armutveren. Köyde yetişen iri armutlardan sebep bu adı alsa da, armutlarından evvel tadını damağa düşürdüğü fasulyesi meşhur Armutveren’in. Köyün civar köylerde de Paspala adıyla anılması oldukça yaygın. Bilinirliğini hala eski adıyla sğladığını bile söyleyebiliriz.

Köy halkının neredeyse tamamı eski Balkan göçmeni Pomak’lardan oluşuyor. Balkan köylerine dair o dokuyu köyün eski evlerinde ve sıcak mütebessüm insanlarında hemen fark ediyorsunuz.

Köy Bulgaristan sınırına çok yakın, Istranca dağlarının şekillendirdiği zengin ve tertemiz bir coğrafyanın ortasında yer alıyor. Dolayısıyla köyün geçim kaynakları kısıtlı. Tarım, hayvancılık ve orman işçiliği...

İşte paspala fasulyesini değerli yapan unsurlardan birisi tertemiz kirlenmemiş bu doğa içerisinde yer alıyor olması.

Köyde atadan beri gelen geleneksel üretim metodları uygulanıyor. Hani şimdilerde “organik tarım” diye bir safsata sürdürülüyor ya komik bir şekilde. Hani aslında eskiden ürettiğimiz gibi doğal üretime geri dönme gayretlerinden yola çıkarak ürünlerimizi etiketleyip daha pahallıya satma çabasının adı olan “organik tarım”... İşte o bahsedilen, güya “organik” üretimin en alasını bulursunuz burada. Çünkü bu köydekiler başka türlüsünü bilmedikleri için olsa gerek, geleneksel üretim yöntemleriyle işlemişler toprağı hep. Kendilerini doyurup besleyen toprağı kimyasallarla kirletmemişler ki toprağı eski haline döndürme gayreti içinde olsunlar, olsunlar da bunun adı “organik” olsun.

Peki Paspala fasulyesini bu denli değerli yapan nedir o halde ? Bunun en başta gelen cevabı, “emek”. Fasulyenin kalitesi, tadı-tuzu, üretildiği miktarın piyasada yaptığı fiyat dengesi sonra gelen cevaplar olabilir ancak.

Armutveren ve civarında fasulye üretimi yapılan yerler genellikle Istrancalar’ın tepelikleri arasında bulunan kısıtlı araziler. Çoğu mekanizasyona izin vermeyen küçük toprak parçaları olarak etrafa dağılmış durumda. Hal böyle olunca insan gücü ve alın teri daha toprağı işleme aşamasında kendini ortaya koyuveriyor. Trakya’daki her yeri “Avrupa” diye düşünüp, bir çift öküzün boynuna bağladığı dip kazanlar, sabanlar ile toprağı sürmeye, kabartmaya çalışan birilerini görürseniz şaşırmayın. Hele hele, “Aaa, bu devirde bu nasıl olur ?” diye o tepeden bakan tavrı sakın ola takınmayın. Armutveren insanı bu toprakları yurt bildiklerinden beri hiç hayıflanmadan her üretim sezonuna böyle başlıyorlar. Köylülerimiz biraz daha güçlü olsa, alım güçleri yüksek olsa, hele bir de arazi müsade etse onlar da en son teknoloji makineleri tarlalarına sokup işlerini kolaylaşırmayı pekala daa bilirler. Kaldı ki, Trakya’nın genelinde Türkiye’deki en modern aletlerle donatılmış güçlü bir çifçi nüfusu olduğunu istatistikler söylüyor. Gelgelelim, Trakya’nın “Bakan” diye tabir edilen bu dağlık kesimlerinde durum aynı şekilde değil, maalesef.

Bahar aylarında doğanın uyanması ile toprak işleme faaliyetleri başlar buralarda. Her tarla başında bir çift öküzün peşinde sabanın ardına düşmüş her yaştan köylüyü görürsünüz.
 


Çemberini Trakya’ya özgü bir nüansla kulaklarının ardından geçirip başının üzerinde düğümlemişse, bilin ki onlar şu türkülerde bahsi geçen al topuklu (!) al basmış yanaklarıyla genç kızlardır. Ayaklarında kara lastikleri olduğu halde kolsuz yeleklerini sırtına geçirmiş, yaşmağını boynunun altından geçirip kulağının hizasında düğümlemiş olanlar yaşı daha ileri olan kadınlardır. Ve tüm bu genç kızlar, kadınlar  nurdan elleriyle topraktan bereket devşirirler Armutveren'de.

Trakya'da kadınlara sosyal hayatın her yerinde raslarsınız. Kaldı ki Armutveren’de de bu durum böyledir. Balkan rüzgarında uçuşan ucu oyalı çemberleriyle, ki o oyalar tek süsleridir çoğu zaman; kara toprağı renge bezeyen dağ menekşeleri gibi her tarlada görürsünüz kadınları. İşte, kadın elinden devşirilmiş bu bereket Paspala fasulyesini kıymetli yapanlardan bir diğer unsur olsa gerek.

Fasulyeler boy vermeye başladı mı kadınlar yine tarlalardadır. Nasırlı ama o üzmez elleriyle sırıklara sarıp her birini, güneşe erişmek için yarışan fasulyelere boy verirler. Suyuna, toprağına, otuna dikkat kesilirler. Yeşil yaprağa kesmiş fasulyeler üzerinde çiçeklerini görünce çocuklar gibi şendirler artık. Şöyle bir baksalar ne kadar ürün alacaklarını gelenekten edindikleri o tecrübeyle bilir her biri.

En keyif aldıkları şeylerden birisi, artık boy vermiş tazecik fasulyeyi orta yerinde kırdığında o çıtırtıyı duydukları andadır. O tazecik "çıtırtı" başka türlüsüne benzemez. Ondaki farklılığı bile ayırtederler. Fasulyeler olmuş demektir bu.

Bahçesinden tazecik koparıp salça katmaksızın domatesin kendi rahiyasını damıttığı suyuyla yapılan taze fasulye yemeği bu ilk ürünün kutlama yemeğidir de aynı zamanda. Nasıl bir lezzettir o ? Yağa bile gerek duymadan, bol rende domates içinde demlenmiş tazecik fasulyeler…Offf ki of !

Ne var ki taze tüketim için fasulyeyi pazara çıkaranların sayısı azdır Armutveren’de. Onlar üretimlerini daha çok kışlık, yani kuru fasulye olarak planlarlar. Bunun içinse bir süre daha vardır. Fasulyeler Trakya ovalarından yukarılara doğru toprağı öpe öpe gelen sıcak akyel ( lodos ) ile buluşup, sıcak yaz güneşinde iyice çıtırdayacaklardır. Ama bu sefer başka bir akorttan ses veren çıtırdama (!) fasulyelerin toplanıp harman yerlerine getireleceğinin habercisidir.



Kök ve dal aksamlarıyla harman yerlerine getirilen fasulyeler kimi zaman hafif silkelenerek, kimi zaman elle tek tek ayıklanarak saplarından ayrılır. Sopalarla dövülerek dış kabuklarının ayrılmasına ise başvurulmamaya çalışılır. Fasulyelerin kırıklanmasına böylece mani olunur. Bu fasulyenin kalitesinin de fiziki bir göstergesi olacaktır dolayısıyla.

Harman yerlerinin en bildik manzarası tenekelere doldurulan kuru fasulyelerin çöplerinden arındırılması için rüzgarda savrulmasıdır. Omzuna maharetle yüklendiği koca tenekelerdeki fasulyeleri, mevsimin yavaş yavaş dönmesiyle yönünü poyraza çevirmeye başlayan Balkan rüzgarlarında savuranların sergilediği manzara fasulye hasadın en özel ritüellerindendir. Çerinden çöpünden ayrılıncaya değin sürer bu işlem. Bazen çöplerin geçmesine olanak veren geniş kevgirlerden de yararlanıldığı olur.

Kurumasının tamamlanması, böceklenmesine sebep olabilecek derine çekilmiş öz sularını iyice atabilmesi için güneş gören bir yerde kurumaya bırakılır fasulyeler. Zaman zaman böceklenme yapıp yapmadıkları kontrol edilip, bu gibi taneler ayıklanır.

Ardından fasulyeler tüccara veya pazara vermek üzere bez havadar torbalara, çuvallara alınırlar. Daha önce de bahsettiğim gibi, üretimleriyle yer edinmiş kişilerin üretecekleri ürün bazen daha toprağa ekilirken bile satın alınır. Çünkü bu güven ve kalite karşılıklı tescillenmiş gibidir adeta.

Ürünün geri kalanı ise hani o yazının başlığında anlattığımız, fasulyenin neden bu denli pahallı olduğunu soranlara gözlerini sitemle devirip "Bu fasulye Paspala fasulyesi de ondan." diyen Paspalalı kadınlar tarafından pazara sunulacaktır. Ceplerine giren her bir kuruş, alın teriyle kazanılmış en helal lokmanın karşılığıdır o satten sonra.

...İstanbul'dan Almanya'ya.

Yazının girişini okuyunca, hani ihraç ediliyor da o denli özel diye düşünmeyin hemen. Fasulyenin İstanbul'dan veya Trakya pazarlarından büyük miktarlarda alıcıları, içlerinde tüccar kimlikli olanlar var. Çünkü bu lezzeti İsanbul'da satan tüccarların deyimiyle, Türkiye'de marka olmuş "Hüsrev Fasulyesi" nasıl ki sadece Erzurum'un İspir ilçesinde üretilen fasulyesinden oluyorsa, Paspala fasulyesi de adeta onun Trakya'da nam yapmış eşdeğeridir.

Almanya'dan kastettiğimiz ise, 70'lerdeki göç dalgasıyla Trakya'nın bu kesimlerinden yurtdışına giden gurbetçilere atıftır. Gözünden tüten şeyleri sayan Trakya'nın bu kesiminden gurbetçilerin listesinde, gürül gürül meşe odunu ateşinde peçka üzerindeki çömlekte demlene demlene pişen kuru fasulye gelir. Sacdan kuzuneye yörede peçka denildiğini bilmeyenlere hatırlatalım böylelikle...

Sözüm ona izin dönüşlerinde beraberlerinde götürmek istedikleri şeylerin başında yörenin fasulyesi gelir.


...Peki nasıl pişirmeli ?

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi odun ateşinde pişen fasulyenin tadına doyum olmaz. Hele ki bu fasulyeyi yerinde bir köy evinde yemiş olun...

Peçkanın ( kuzine ) en iyisini bile bu lezzte dahil ederler Balkan köylerinde. Peçkanın iyisinin Vize'den geldiğini söyleyenler çoktur mesela. O ki, odun ateşinin harını en iyi duyar da pişen yemeğin tatlı olmasını sağlar derler. Peçkanın üzerindeki ateş gören iki üç göz döküm alınıp fasulye çömleği üzerine oturtulur. Ama illa ki çömlek olacak. En lezzetlisi çömlekte olur yani...


Yaşlılar çömlek fasulyesinin lezzetli olması için aldıkları yeni çömleği ilk defasında kuzuların kuyruk yağıyla bir kokuturlarmış(!). Tabir aynen böyle. Kokutmak...Çömleğe sinen  o gizli tat her çömlekte yemek yapıldığında, ki ister fasulye, ister nohut, ister başka bir çömlek yemeği yapılsın, et suyuyla yapılmışçasına bir zenginlik katarmış. Şimdilerde bu gibi nüanslar pek bilinmiyor ne yazık ki.

Fasulyeye soğuk su katılsın, olmaz. Bu sebeple peçkanın hemen yanında kaynayan bir de güğüm bulundurulur. Su bittikçe güğümdeki kaynamış su ilave edilir çömleğe.

Uzun saplı bir tavada çentilmiş soğanlar yağda kavrulurken çıkardığı koku nefistir. Bir tarafta çömlekteki fasulye suyunu koyultmuş tıkırdarken, diğer taraftan fasulyenin tadını rengini verecek malzemeler tavada birbir yerini alır. Soğanlar pembeleşirken kışlık hazırlanmış olan bir çorba kaşığından biraz az miktardaki salça tavaya dahil edilir. Köy yerinde hazırlanmış salçanın malzemeye hemen rengini verdiğini görürsünüz zaten. Kavurdukça o tat, koku katmerlenir. Tuzu, toz kırmızı biberi, arzuya göre pul biberi eklenir.

Sonra çömlekteki fasulyeden suyuyla bir kepçe alınıp malzemelerin kavrulduğu tavaya eklenir. Coooooossss...Bir buhur her yanı kaplayıverir bir anda. Fasulyeler demini iyi alabilmesi için tavada bir süre çevrilir, özleştirilir. Sonra tavadaki tüm malzeme yeniden çömleğe aktarılır. Tüm malzeme, renk çömleğin her yerne özleşecek gibi güzelce karıştıılır.

Bu aşamadan sonra çömlek ateşin zayıf olan kısmına alınır veya odun ateşinin közleri bir maşa ile peçkanın çömleğe rasgelen kısmından uzaklaştırılır. Bu vakitten sonra fasulye içli ateşte özlene özlene pişmeye deav edecektir. Tam da bu sırada, avlu boyunca dizilmiş büyük yağ tenekelerinde yetiştirilip güneşte kurutulmuş tombul süs biberlerini çömleğe katma vaktidir. Bir iki tane tombulca süs biberi patlatılmadan çömleğe katılır. Patlarsa acısı fasulyenin her yanına yayılacaktır. Ne zaman ki fasulye tabağa gelir, biberden isteyenler kaşığının ucuyla biberi patlatıp incecik parçalar-tohumlar koparta koparta kendi tabaklarına biberin acısından alırlar. Bu da yöredeki fasulye yenilirken raslanılan kendine has ritüellerdendir.

Ateş artık küllenmeye durunca kaldırın bakın çömlek kapağını ki, fasulyenin üstünün kaymak tuttuğunu göreceksiniz. İşte budur ! Afiyet olsun.

Bayram sofralarında, düğünlerde zenginleşmenin, bereketin göstergesi olarak kemişli parça et ile yapılsa da kuru fasulye, başka yörelerdeki gibi partırma ve sucuk konularak yapılmasına az raslanır. Oysa Kırklareli mutfağı sucuk ve göçmenlerin kültüründe de olan çemenli pastırma yapımı ile de özel bir yerdedir. Ne var ki bu ürünleri sade halleryle tüketme yolunu tercih ettikleri için böyle kombinasyonlar mutfak kültüründe yer etmemiştir.

Pilav bu yemeğin her daim yakışanıdır. Fakat sofrada Rumeli mutfağının zenginliklerinden devşirilmiş turşulardan olursa daha iyi olur. Şöyle bol karışık malzemeli lahana turşusu olsa...Hele de yağlı biber turşusu....Sofranın bir başında da taş gibi maya tutmuş köy yoğurdu...

...Kimin fasulyesi en güzel ?

Bu yöredeki birbirine yakın yerleşimler arasında, Paspala'nın dile düşürdüğü şöhretinden pay almaya çalışan başka köyler de vardır. Hemen yakınlardaki Sazara'nın, daha aşağılarda "düz ovada" yer alan Karıncak'ın, tarih boyunca akarsularıyla ünlü Kaynarca beldesinin fasulyesi de bu yarışta ismini öne koyan diğer yerleşimlerdendir.

Kendine has nüanslarıyla yarışa dahil olurlar. Birisi akşamdan suya koymaya gerek olmaksızın ne kadar çabuk piştiğinden tutup anlatır kendi öyküsünü. Diğeri yemeğin suyunu nasıl koyultup, lokum gibi oluverdiğinden dem vurur.

Biz Paspala fasulyesi üzerinden anlattık tüm hikayeyi. Gelgelelim alın teriyle, insan sağlığını kollayarak üretilmiş her ürün tartışmasız birincidir. Ona o lezzeti veren suyu-toprağı da rasgelmişse hele, "yaşasın " o çifçi.
« Son Düzenleme: 08 Ekim 2011, 12:42:43 Gönderen: GeZGiN »

Çevrimdışı peperuda

  • Tam Üye
  • ***
  • İleti: 399
  • Insan arzuyu fikir zanneder.
Ynt: Paspala Fasulyesi ; "Bu Fasulya 7,5 Lira."
« Yanıtla #1 : 12 Eylül 2012, 11:19:49 »
of of of abi yok böyle bir fasulye, maalesef ben bile pişiremiyorum kayınvalidem onun ustası
öle zannettiğiniz gibi kolay pişirilmiyor. şimdi derler ki kuru fasulye yapmaya ne var hiç öle demeyin
''Gidin, yeter ki ulaşamadığınız tek bir mahsun kalmasın....''

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7726
    • insan ve doğa
Ynt: Paspala Fasulyesi ; "Bu Fasulya 7,5 Lira."
« Yanıtla #2 : 12 Eylül 2012, 11:35:26 »
Bahçeli bir evim olursa bir köşesine ocak yapıcam herşeyi odun ateşinde pişirecem  ;D

Çevrimdışı peperuda

  • Tam Üye
  • ***
  • İleti: 399
  • Insan arzuyu fikir zanneder.
Ynt: Paspala Fasulyesi ; "Bu Fasulya 7,5 Lira."
« Yanıtla #3 : 12 Eylül 2012, 13:26:14 »
amaaan süper olur, kumpir yaparsınız, tepsi böreği, topraktencerede güveç, daha neler neler
ay yeni yemek yedim, bak gene acıkacağım he
''Gidin, yeter ki ulaşamadığınız tek bir mahsun kalmasın....''

Tags: