Gönderen Konu: Göbeklitepe Höyüğü  (Okunma sayısı 6830 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7753
    • insan ve doğa
Göbeklitepe Höyüğü
« : 16 Eylül 2011, 14:58:56 »
Göbeklitepe Höyüğü, 1963'te fark edilen dokuz hektarlık kazı bölgesinin önemi yaklaşık 10 yıl kadar önce tarlasını karasabanla sürerken bulduğu oymalı taşı müzeye götüren Mahmut Kılıç sayesinde anlaşılabilmiştir.

Şanlıurfa'ya 25 dakikalık bir mesafede yer alan ve bugüne kadar tarih kitaplarında yer alan savları çürüten bir höyüktür. Höyük, Örencik Köyü yakınlarındadır. 1995 yılında ilk kez Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Şanlıurfa Müze Müdürlüğü'nün işbirliğiyle kazı çalışmalarına başlanmıştır. Kazılar Alman Arkeolog Doç. Dr. Klaus Schmidt’in başkanlığında yürütülmekte olup her yıl eylül ve ekim aylarında 10 haftalık bir süreç içinde yapılmaktadır.



Günümüze kadar yapılan kazılar sonucunda bir Neolitik Çağ yerleşimi olduğu anlaşılmıştır. Tarihi M.Ö 9 bin yıllarına uzanan Neolitik Çağ’dan kalma, tapınma amaçlı törensel alanlara ait mimari kalıntılar, dikili taşlar ve üzerinde kabartmalı yabani hayvan ve bitki figürlerinin bulunduğu taşlar günyüzüne çıkartılmıştır. Bölgenin önemi ise günyüzüne çıkarılan en büyük tapınma alanını barındırmasıdır.

Günümüze kadar yapılan kazılarda elde edilen bulgular çerçevesinde uzmanlar neolitik çağ insanının henüz çevresinde yer alan hayvanları evcilleştiremediğini düşünmekle birlikte şu açmazı da görmektedirler; kaya yüzeylerine işlenen hayvan figürleri tapınma törenlerinin parçası mıydı yoksa yaşamlarının içinde henüz keşfedilemeyen bir biçimde mi yer almaktaydı.

Şanlıurfa yakınlarında bulunan Göbeklitepe Höyüğü, bizlere tarih derslerinde öğretilen, ‘göçebe toplulukların, tarımı öğrenerek yerleşik yaşama geçtiği’ tezini adeta yalanlıyor.

Tarih derslerinde yıllardan beri, göçebe toplulukların, tarımı öğrenerek yerleşik yaşama geçtiği öğretilir bizlere. Oysa Şanlıurfa yakınlarında bulunan Göbeklitepe Höyüğü, bütün bu öğretilenleri yalanlar nitelikte. Bölgede 1995 yılında Alman Arkeoloji Enstitüsünden H. Hauptmann başkanlığında başlayan kazılar, günümüzde de Alman Arkeolog Dr. Klaus Schmidt başkanlığında devam ediyor.

Göbeklitepe Höyüğü araştırılana kadar, yerleşik yaşama geçişin, çiftçiliğin ve hayvancılığın ortaya çıkmasıyla birlikte gerçekleştiği düşünülüyordu. Schmidt’e göre ise yerleşik yaşama geçiş, avcı-toplayıcı toplulukların, dinsel törenlere katılmak için Göbeklitepe gibi dinî merkezlerde düzenli olarak bir araya gelmelerinin sonucudur. Tabiî ki böyle kalabalık grupları, çevredeki yiyecek kaynakları ve av hayvanlarıyla beslemek olanaksızdı. Böyle olunca da, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, burada yaşayan topluluklar tarım ve hayvancılığa yöneldi. Bölgede yapılan araştırmalar, önemli kültür bitkisi olan ve yüzlerce genetik varyasyonu bulunan buğdayın atasının, ilk olarak Göbeklitepe’nin eteklerinde yetiştiğini ortaya çıkardı. Norveçli moleküler biyolog Manfred Heun’un genetik araştırmaları sonucunda ortaya çıkan bu bulgu, Schmidt’in görüşlerini destekler nitelikte.

İnsanların Göbeklitepe’yi yaşam mahalli olarak kullandığına dair herhangi bir bulguya rastlanmadı. Göbeklitepe, sadece belli zamanlarda bir araya gelinen dinsel törenlerin yapıldığı dinsel bir merkezdi. Höyüğün en önemli buluntusu tabiî ki törenlerin yapıldığı tapınaktır. Duvarlarının kalınlığı 1.4 metre olan on iki metre boyundaki tapınağın içinde, ‘T’ şekilli kabartmalı sütunlar bulunuyor.
Sadece çanak-çömleksiz neolitiğe ait evreler içeren Göbeklitepe, 11 bin yıl öncesine tarihlendiriliyor. O dönem insanları çanak-çömlek yapmayı bilmiyorlardı. Bu yüzden de yaşadıkları dönem, çanak-çömleksiz neolitik olarak adlandırılır. Bu dönem günümüzden önce 8 bin altı yüz ile 11 bin iki yüz yılları arasını kapsar.

Şurası kesin ki mimarî yerleşik yaşamla birlikte ortaya çıkmadı, ondan önce de vardı. Dahası, insanlığın kültürel gelişimi/uygarlık, Akdeniz’in doğu kıyıları gibi tek bir bölgede değil, birçok çekirdek bölgede ortaya çıktı. Bu çekirdek bölgelerden biri de Güneydoğu Anadolu. Bu coğrafyada araştırılmamış daha birçok höyük var. Araştırmalar arttıkça, arkeoloji bilimi günbegün yeni bulgular ortaya koyacak ve tarihin kapılarını aralayarak bizleri daha fazla aydınlatacak.

‘YERLEŞİK BİLGİLERİ ALTÜST EDECEK BULUNTULAR’
Şanlıurfa Kültür ve Turizm Müdürü Selami Yıldız ise, Göbeklitepe’de sürdürülen arkeolojik kazılarda, “Tarih öncesi yaşam ve uygarlığa geçişle ilgili yerleşik bilgileri altüst edecek buluntulara” rastlanıldığını söyledi.

Yıldız, yaptığı açıklamada, bölgenin Milattan Önce 9 bin 500, yani günümüzden 11 bin 500 yıl öncesindeki Neolotik döneme ait bir yerleşim merkezi olduğunun tespit edildiğini belirtti.

Şanlıurfa il merkezinin 15 kilometre kuzeydoğusunda, Örencik köyünün yakınlarında bulunan Göbeklitepe’nin adını bölgede bulunan “taş yatır mezardan” aldığını anımsatan Yıldız, kazı alanının ilk kez 1963 yılında İstanbul ile Chicago üniversitelerinin karma projesinde gerçekleştirilen yüzey araştırmasında bulunduğunu, 1995 yılında Şanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında ve Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Arkeolog Doç. Dr. Klaus Schmidt danışmanlığında kazı çalışmalarına başlanılmasının kararlaştırıldığını kaydetti.

‘KAZI BU HIZLA DEVAM EDERSE 1000 YIL SÜRER’
Kazı çalışmalarının finansmanının Alman Arkeoloji Enstitüsü’nce karşılandığını hatırlatan Yıldız, şöyle devam etti:
“Cilalı Taş dönemine yani çanak çömleksiz dönem diye tabir edilen Neolotik dönemli Göbeklitepe yerleşimi 80 bin metrekarelik alanı kapsamaktadır. 1996 yılından bu yana her yıl ancak 2 aylık süre zarfıyla sınırlı yapılan arkeolojik kazılarla, bu alanın ancak yüzde 1’inde arkeolojik kazı yapılmıştır. Bu hızla devam edecek kazı, basit hesaplamayla 1000 yıl gibi süreyi göstermektedir. Kazı çalışmalarının daha profesyonel şekilde ele alınıp, hızla yapılması gerekir.”

BÖLGENİN DİNSEL BİR MERKEZ OLDUĞU KANISI…
Bölgede bugüne kadar çapları 15 metreye varan 5 alanın ortaya çıkarıldığını bildiren Yıldız, şöyle devam etti: “Yapılan arkeolojik kazılar olağan dışı buluntularıyla, bölgenin dinsel bir merkez olduğu kanısını uyandırmaktadır. Kazılarda ele geçen alet ve artıkların iyi kalitede çakmaktaşından yapıldığı anlaşılmaktadır. Bazalttan satır, havan, öğütme taşı gibi yüzey buluntularının yanı sıra kazıda, kazı bezekli taş kap parçaları gibi bazalt ve kireç taşından çok zengin çeşitlenmesi olan buluntular elde edilmiştir. Ayrıca çıkarılan ilginç buluntular arasında timsahı temsil eden bir sürüngen kabartması, ağzı açık, dişleri korkutucu şekilde betimlenen bir canavar kafatası, erkeklik organı abartılı olarak tasvir edilmiş bir heykelcik gibi o dönem insanlarının inançlarını yansıtan buluntulardır. Göbeklitepe’de sürdürülen arkeolojik kazılarda, tarih öncesi yaşam ve uygarlığa geçişle ilgili yerleşik bilgileri altüst edecek buluntulara rastlanıldı.”

DÜNYANIN BİLİNEN EN BÜYÜK VE EN ESKİ TAPINAĞI
Yerleşkede yapılan her keşfin arkeoloji dünyasındaki mevcut bilgilerin yenilenmesine vesile olduğunu öne süren Yıldız, “İnsanoğlunun tek tanrılı dinlerden önceki çok tanrılı döneme ait ilk tapınağı, Milattan Önce 5 bin yıl tarihli Malta Adası’ndaki tapınak olarak biliniyordu. Göbeklitepe’de gerçekleştirilen kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan tapınağın, dünyanın bilinen en büyük ve en eski olma özelliğini taşıdığı bilimsel verilerle kanıtlandı” şeklinde konuştu.

E. TURHAN ÜLGÜR / İÜ Edebiyat Fak. Protohistorya ve Önasya Ark.

www.ntv.com.tr/news/375759.asp
« Son Düzenleme: 03 Ocak 2016, 00:22:42 Gönderen: GeZGiN »

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7753
    • insan ve doğa
Ynt: Göbeklitepe Höyüğü
« Yanıtla #1 : 03 Ocak 2016, 00:19:22 »
« Son Düzenleme: 25 Mart 2021, 21:46:52 Gönderen: GeZGiN »

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7753
    • insan ve doğa
Ynt: Göbeklitepe Höyüğü
« Yanıtla #2 : 25 Mart 2021, 21:52:36 »
Ulaşım : Büyükşehir Belediyesi, 5 Ağustos 2018 tarihi itibari ile Göbeklitepe’ye ulaşım anlamında seferler düzenlemeye başladı.

100 nolu hattı ile her gün saat 10.00 ve 16.00 gidiş, 12.00 ile 18.00 dönüş olmak üzere ulaşım sağlıyor.


Tags: göbeklitepe