Gönderen Konu: Sedef Adası  (Okunma sayısı 1597 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7753
    • insan ve doğa
Sedef Adası
« : 15 Mart 2018, 06:42:27 »
İstanbul adaları içinde iskâna açık en küçük ada olan Sedefadası’nın eski isimlerinden birinin Tavşanadası olması, eski ismi Neandros olan diğer Tavşanadası ile karıştırılmasına sebep olmaktadır. Büyükada’nın 1100 m doğusundaki; uzunluğu 1300, genişliği de 1100 metre olan söz konusu bu adanın bir diğer eski ismi, Terebintos’dur ve bu isim adada yetişen terebintos adlı ağaçtan gelmektedir.



Geçmiş dönemlerde ağaçların ve türlü çiçeklerin süslediği, uzaktan bakıldığında sedef renginde gözükmesinden dolayı, günümüzde Sedefadası olarak anılan bu adanın bitki örtüsü erozyonun etkisiyle zamanla zayıflamış; kayalık zemin daha keskin biçimde belirmeye başlamıştır. Diğer İstanbul Adaları gibi manastırlara ev sahipliği yapan ada, yine diğer adalarımız gibi birçok sürgün de yaşamıştır. Adadaki ilk manastır Patrik Leonidas zamanında bina edilmiş, bu manastır adanın en meşhur sürgünlerinden biri olan Patrik İgnatios sürgününü sahne olmuştur. 857 yılında İmparatoriçe Teodora’nın iktidarda olduğu bir dönemde patrikliğe getirilen İgnatios, imparatoriçenin tahtan indirilmesinin ardından patrikten alınmış ve çeşitli işkencelerden geçirildikten sonra bu manastıra hapsedilmiştir. İmparatorlukta tahta değişimi yaşandıktan sonra patrik tekrardan manastırın başına getirilmiş olsa da manastırın tarihinde bu olay kara bir leke olarak kalmıştır.

Evliya Çelebi adadan Tavşanadası olarak söz etmiş, bu isminde adada bol miktarda bulunan tavşanlardan geldiğini ve ayrıca diğer adalara ait keçilerin de bu adada otlatıldığı belirtmiştir. Sedefadası 1850 yılında Tophane Müşiri Damat Fethi Paşa’nın mülkiyetine geçmiş, paşanın mülkiyetinde olduğu dönemde adaya zeytin fidanları dikilmiş ve sebze fideleri ekilmiştir. Paşa öldükten sonra ada bir dönem bakımsız kalmış ve I. Dünya Savaşı esnasında adadaki tüm ağaçlar kesilmiştir. İstanbul’un işgalinde, işgal kuvvetleri meşhur Yavuz Zırhlısını ada kıyılarına demirlemiş, o kötü yıllardan sonra bir süre sadece martıların ve dalgaların bozduğu derin bir sessizliğe gömülmüştür. Cumhuriyet Dönemi’nde adanın mülkiyeti miras yoluyla Fecr-i Ati’li şair Hüseyin Siret’in eşi Yegane Hanım’a intikal etmiş, onun vefatı üzerine ada oğlu Şehsuvar Menemencioğlu ve kızı Reyhan Şehsuvaroğlu’na kalmıştır. 1956 yılında adanın mülkiyet hakkını ellerinde bulunduran bu aile bir yapı kooperatifi kurmuş ve bu kooperatifin etkin çalışmalarıyla ada 60–70 villanın da içinde bulunduğu muntazam bir iskân mekânına dönüştürülmüştür. Kooperatifin çalışmaları devam ederken 1958 yılında adaya vapur seferlerinin başlaması, adanın tatil günlerinde ve yaz aylarında haddinden fazla kalabalıklaşmasına sebep olmuştur.

Tags: