Gönderen Konu: Somon renkli mantarın peşinde Küre Dağları  (Okunma sayısı 5646 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7726
    • insan ve doğa
Somon renkli mantarın peşinde Küre Dağları
« : 01 Ekim 2012, 10:01:56 »
Türkiye’nin yabani mantar deposu, Kastamonu’nün Küre Dağları üst üste kurak geçen iki sonbahardan sonra bu yıl kısmen verimli bir sezon yaşıyor.

Eylül yağmurları yörenin meşhur kanlıca mantarlarını canlandırdı. Sığırdili, mor çinçile toplanıyor. Yöre halkı tanımadığı için yemese de Avrupa mutfağının porçini, şantarel gibi mantarlarına da rastlanıyor. Küre Dağları Milli Parkı, Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın (WWF) desteğiyle bu yıl yörenin mantar zenginliğini belirlemek, eko-turizm temasına dönüştürmek için bir çalışma başlattı. Bu girişim kapsamında 3-7 Ekim arasında herkese açık bir dizi etkinlik düzenleniyor. Etkinlikler kapsamında mantar uzmanı Jilber Barutçiyan, Azdavay’daki Eko Turizmi Geliştirme Merkezi’nde yabani mantar toplama, saklama teknikleri hakkında bilgi verecek. Azdavay, Pınarbaşı, Usul ve Şenpazar’da mantar avına çıkılacak. Yanık Ali Konağı’nda mantar yemekleri yapılacak.

Kanlıca mantarını ilk kez iki yıl önce, İstanbul’un Balat semtinde pazar sabahları kurulan Kastamonu Pazarı’nda görmüştüm. Latince ismi gibi somon rengiydi. Kapış kapış satılıyor, iyisi öğle saatlerine kalmıyordu. Ünlü restoranların, damak tadına düşkünlerin sonbaharda, mantar mevsimi başladığında her pazar buraya koştuğunu anlatmıştı bir arkadaşım. Sadece bir kez, sabahın saat 8.00’inde gitmeyi başardığımda kanlıca mantarının iyisini alabilmiş, daha sonra hep geciktiğim için hevesim kursağımda kalmıştı.
O gün bu gündür bu mantarın toplandığı Küre Dağları’nı merak ederim. Nihayet eylül ortasında yolum Küre Dağları Milli Parkı’na düştü. İnternette mantar uzmanı Jilber Barutçiyan liderliğinde bir araya gelen, kendilerine Mantar Dostları adını veren grupla Azdavay’da üç günlük mantar safarisine çıktım. Yaylaları gezdik, elimizde sepetle ormanları turladık, yabani mantar toplayan halkla sohbet ettik, pazarlarda satılan ve halkın sevdiği türleri inceledik. Gün boyu sepetimize doldurduğumuz kanlıca, sığırdili, mor çinçileleri akşam Yanık Ali Konağı’nda pişirip sofra başında mantar avcısı sohbeti yaptık...

HAYATTA KALMANIN SIRRI   
Kastamonu’da yabani mantarlar ağırlıklı olarak milli parkın Azdavay ve Pınarbaşı ilçeleri sınırlarında kalan ormanlarında yetişiyor. Ulus ve Şenpazar ilçeleri de mevsimine göre, azımsanmayacak yabani mantar merkezleri. Sonbahar mantarlarının en sevdiği bölgeler, kayın ve iğne yapraklı ağaçların zengin olduğu ormanlar. Bölge halkı atadan kalma usullerle, sadece iyi bildiği mantarları topluyor. Bu yolla zehirlenmelerin önüne geçiyor. Dünyada çok ünlü olan, leziz ve pahalı bazı mantar türlerini toplayıp tüccarlara satıyor, fakat yemiyor. Örneğin ayı mantarı adıyla da bilinen ünlü porçini, yörede yenmeyen türler arasında. Bu nedenle ticari mantar toplayıcıların girmediği, sadece kişisel kullanım için toplama yapanların gittiği alanlarda çok sayıda porçini bulmak mümkün. Diğer lezziz sonbahar mantarlarından, kayısı aromalı şantarel bölgede kayın mantarı olarak biliniyor, sadece bu mantarı çok iyi tanıyanlar tarafından toplanıyor. Buna karşın sert, kayın ve meşe dibinde yetişen yavan lezzetli kara mantar yörede en sevilen, pazarlarda en çok satılan tür. Ağaç gövdesinde beyaz rengi olan mantar, toplandıktan sonra kararıyor, çirkin bir görünüm alıyor. Buna karşın Cide Pazarı’nda kilosu 6 TL’den alıcı buluyor.

KUMAŞLAR UCUZLADI GİYSİLER RENKLENDİ
Azdavay’daki Zümrüt köyü çevresindeki ormanlarda iki gün boyunca mantar toplayanlarla sohbet ettim. Köylüler genellikle öğleden sonra, cip gibi kullandıkları 20-25 yıllık Şahin, Murat marka otomobillerle toprak yollardan yaylalara geliyor, büyük kovalarla girdikleri ormanlardan elleri boş çıkmıyordu. Daha önce bu yaylalarda çekilmiş, rengarenk giysili köylü kadınların fotoğraflarını görmüştüm. Bunların kurgu olduğunu düşünmüştüm. Fakat iki gün boyunca yaylalarda mantar toplarken, hayvan otlatırken rastladığım kadınların neredeyse tümü kırmızı, sarı gibi gözalıcı renklerde, çiçeklerle süslü, şık elbiseler giyiyordu. Kıyafeti yelek ve başörtüsünün altına yerleştirdikleri kep, bele bağlanan püsküllü şerit tamamlıyordu. Geçmişte bu elbiselerin servet değerinde olduğunu anlattı bir köylü kadın. Fakat ütü gerektirmeyen, sentetik kumaşlar çıktıktan sonra fiyatları ucuzlamış, kullanımı kolaylaşmıştı. Bu nedenle eskisinden çok rastlanıyordu geleneksel kıyafetli kadınlara.
Sohbet ettiğim köylüler iki yıl boyunca kuraklık nedeniyle sonbaharda çok az mantar çıktığını, bu yıl yağmurların biraz artmasıyla biraz daha verimli bir sezon yaşadıklarını anlatıyordu. “Yeterince yağmur yağsa 10-15 adımda bir kovayı doldururuz” diyorlardı. Buna karşın mantar tüccarları durumdan şikayetçiydi. Türkiye’nin dört bir yanından yabani mantar toplatıp ihraç eden bir şirketin yöneticisi bölgeden bekledikleri kadar mantar çıkmadığını, Ordu ve Sinop’tan aldıklarını ihraç ettiklerini anlatıyordu.

LATİNCE LÜTFEN
Geçen yıl sonbaharda Mantar Dostları grubuyla Şile, İğneada ve Kocaeli yaylalarında mantar avına çıkmıştım. Bu gezilerde tanımlanması kolay mor çinçile, sığırdili, şemsiye, borazan, kısmen de olsa porçini türlerini öğrenmiştim. Radyatör üstünde kuruttuğum borazan mantarının çevreye yaydığı nefis koku hafızama kazınmıştı. Kış boyunca bu mantardan hazırladığım makarna soslarının tadı damağımda kalmıştı. Bu kez hedefimiz değerli mantar türleriydi. Küçük grubumuz yine hafta içinde günün çoğunu kapalı mekanlarda geçiren hukukçu, ekonomist, iletişimcilerden oluşuyordu. Mantar toplama doğaya çıkmak için bir vesileydi onlar için. Tüm üyeler avcı heyecanına sahipti ve grupta mantarlar Latince isimleriyle anılıyordu. Hepsi yenilebilir ya da zehirli önemli mantarları rahatlıkla tanımlıyordu. Bilinmeyenler grubun lideri, mantar uzmanı Jilber Barutçiyan’a soruluyordu. Nadir türlerle karşılaştığında Barutçiyan “Mikroskopta incelemem lazım” deyip, mantarı özel bir kabın içine koyuyor, özenle sepetine yerleştiriyordu. Küre Dağları Milli Parkı Şube Müdürü Dr. İsmail Menteş’le birlikte bir yıldır yürüttüğü mantar envanteri çalışması kapsamında 400’e yakın tür belirlemişti Barutçiyan. WWF’nin desteğiyle yürütülen “Küre Dağları’nın Şapkalı Gizemi” projesinin verileri yıl sonunda açıklanacak, ardından kitaba dönüştürülecekti.

PORÇİNİLERİM KURTLU ÇIKTI
Milli parkın ücra noktalarında, toprak yolların yakınındaki en ıssız görünümlü ormanlar bile köylüler tarafından neredeyse her gün taranıyordu. Bunu yerdeki koparılıp atılmış, yenmeyen türdeki mantarlardan anlamak mümkündü. Elimde sepet, çakıyla umut içinde girdiğim pek çok ormandan Robinson duygum zedelenmiş çıktım. Buna karşın toprak o kadar verimliydi ki, herkese yetecek kadar kanlıca mantarı vardı. Ben de sepetimi kanlıcalarla doldurdum.
En büyük hayal kırıklığını ise bulduğum yaklaşık 20’şer santimetrelik iki porçininin kurtlu çıkmasıyla yaşadım. Günün sonunda uzman incelemesinden geçerken, saplarındaki kurtlar tespit edildi ve her ikisi de ormana iade edildi...
Kastamonulular mantarı çoğunlukla soğanla kavurup yemeyi tercih ediyordu. Ormanda rastladıklarım ise ateş yakmış, bir çimdik tuzla tatlandırdıkları kanlıcaları közde pişiriyordu. Pazarda turşusuna rastlamıştım. Böreğinin, ekmeğinin de yapıldığı söyleniyordu. Gördüğüm kadarıyla, kanlıca türü Mantar Dostları’nı pek heyecanlandırmıyordu. Onların gözü porçini, şantarel, sezar gibi nadide türlerdeydi. Bu nedenle topladığımız kanlıca ve şantarelleri akşam konakladığımız Yanıkali Konağı’nda tereyağıyla kavurmakla yetindik. Umduğum lezzet maceralarına girişemedik...
 
EKO TURİZM ÖNCÜSÜ MİLLİ PARK
Batı Karadeniz’de Bartın Çayı’ndan başlayan Küre Dağları Milli Parkı (KDMP), yaklaşık 300 kilometre doğudaki Kızılırmak’a kadar ulaşıyor. Yüzölçümü 37.7 bin hektar. Çevresinde de 134 bin hektarlık tampon bölge bulunuyor. İçindeki 157 endemik bitki türü ve yaban hayvanlarıyla, WWF’nin küresel düzeyde öncelikli olarak korunması gerektiğini savunduğu 200 ekolojik alandan biri. Alan 12 yıldır milli park statüsünde korunuyor. Buna rağmen son dönemde HES projelerinin tehditi altında.
Park yönetimi, WWF’nin desteğiyle, bölgedeki ekolojik varlığın envanterinin çıkarılması, bu varlığın eko turizme kazandırılması, yerel kalkınmanın sağlanması için birçok proje yürütüyor. Bu çalışmalar kapsamında KDMP, Avrupa’dan Uluslararası Korunan Alanlar Ağı’na (PAN Parks) kabul edilen dokuzuncu park oldu. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın desteğiyle, Pınarbaşı ve Zümrüt köyünde eko-turizm merkezleri oluşturuldu. 20 kişiye alan rehberliği eğitimi verildi. Park alanının doğaseverlere, yürüyüşçülere açılması amacıyla iki yıl önce Ersin Demirel tarafından bir çalışma başlatıldı. Toplam uzunluğu 482 kilometreyi bulan 36 yürüyüş parkuru işaretlendi, GPS kayıtları çıkarıldı. Toplamı 828 kilometreye ulaşan bisiklet parkurları hazırlandı. Veriler internetten ücretsiz kullanıma sunuldu.
Bu yıl da WWF’nin yürüttüğü “Türkiye’nin Canını Kurtar” projesi kapsamında park alanındaki mantar zenginliğinin saptanması, eko-turizme kazandırılması amacıyla proje başlatıldı. Park yönetiminin girişimiyle kurulan Küre Dağları Eko Turizmi Geliştirme Kooperatifi ve aynı isimli dernek de bu alandaki çalışmaları destekliyor.

NEREDE KALINIR
* Paşakonağı: Pınarbaşı’nda bir derenin kıyısına kurulan 200 yıllık ahşap konak, WWF’nin desteğiyle restore edilip turizme kazandırıldı. 8 odalı ve 30 yataklı. Havuzunda alabalık yetiştiriliyor. Yarım pansiyon konaklama 50 TL. (www.pasakonakotel.com / Tel: 0366 771 33 75 / 0546 890 07 21)
* Yanıkali Konağı: Azdavay merkezine 12 kilometre uzaklıkta, Başören köyünün Bektaş mahallesinde. 15 odalı, 35 yataklı tarihi konak aynı zamanda eko-turizm geliştirme merkezi. Yanıbaşında, ahşap köy evinden dönüştürülen konferans merkezi bulunuyor. Müzeyyen ve Sakine Çolakoğlu, konuklarına yöre mutfağından lezzetler sunuyor. Bu hafta düzenlenecek etkinliklerin merkezi bu konak olacak. Yarım pansiyon konaklama 85 TL. (Tel: 0366 717 10 34)
* Zümrüt Köyü Ekoturizm Merkezi: Mustafa-Halime Çelik çifti ahşap evlerini pansiyon ve ekoturizm merkezine dönüştürdü. Mantar meraklısı konuklarına rehberlik de yapıyorlar. Üçü özel, üçü ortak banyolu toplam altı odaları var. Üç öğün yemek dahil, kişi başı 50 TL. (Tel: 0366 771 42 97/0543 242 65 32)
* Azdavay Belediye Oteli: İlçe merkezinde, 13 oda, toplam 5 yataklı. Çift kişi kahvaltı hariç 40 TL. (Tel: 0366 717 11 87)
* Park Ilıca Tesisleri: Pınarbaşı’nın Ilıca köyünde, orman içinde. Beşi dubleks 14 bulgalow’da toplam 54 yataklı. Tam pansiyon 80 TL. (www.parkilica.com / Tel: 0366 771 23 57/0532 264 18 01)
* İksir Resort Town: Daday’da yerel mimariyle yapılmış, konforlu konaklama mekanlarından oluşuyor. Çevreye cip, ATV, yürüyüş, yerel kültür turları düzenleniyor. Kahvaltı dahil hafta içinde 95, hafta sonunda 115 TL. (www.iksirresorttown.com)

DİKKAT, ÖLÜMCÜL OLABİLİR
Her yıl yabani mantardan çok sayıda kişi zehirlenerek ölüyor. Halk arasında zararsız olduğu düşünülen, sürekli tüketilen kimi mantarların ölümcül etkileri uzun yıllar sonra ortaya çıkıyor. Yenilebilir yabani mantarlar bile bozulmaya başladığında zehirlenmeye yol açabiliyor. Hayvanın yediği mantar zehirlemez, ilkbaharda ya da çayırlarda zehirli mantar olmaz gibi inançlar yanlış. Bazı zehirli türler, yenilebilenlere çok benziyor. Hiçbir mantar yendiği anda öldürmüyor, ön belirtileri 15 dakika ila 4 gün arasında ortaya çıkıyor. Ciddi zehirlenmeler karaciğer, böbrek yetmezliği nedeniyle ölüme yol açıyor. Riskten korunmanın yolu uzman kişilere danışmadan yabani mantar yememek, fotoğraftan tanımlama yapmaktan kaçınmak. Ulusal Zehir Danışma Merkezi 114 numaralı telefondan 24 saat hizmet veriyor.

REHBERİNİ YAZDI
İsviçre’de mikoloji eğitimi alan Jilber Barutçiyan, Türkiye’nin farklı bölgelerinde yaptığı altı yıllık arazi çalışmaları sonucunda en sık rastlanan yabani mantarları bir rehber kitapta topladı. Oğlak Yayınları’nca geçen yıl yayımlanan Türkiye’nin Mantarları 1’de 35 mantar ailesinden 200 tür, 500’den fazla fotoğraf ve illüstrasyonla tanıtılıyor. Ayrıca mikoloji bilimi, mantar toplayıcılığının püf noktaları, yanlış inanışlar, tedbirler konusunda bilgi veriliyor.


MANTAR RACONU
Mantar Dostları grubunda her mantar avı başlıbaşına bir ritüel. Zorunlu aksesuvarlar hasır sepet, çakı, fırça. Toplanan mantarın polenlerinin sahaya yayılması, doğanın kendisini yenileyebilmesi için hasır sepet kullanılıyor. Plastik poşet yasak. Mantar çakıyla kesiliyor, fırçayla ön temizlemesi yapılıyor. Gün sonunda sepetlerdeki ganimetler iyice fırçalandıktan sonra yenecek hale geliyor. Yabani mantar yıkanmadan pişiriliyor.

Kaynak : http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/21593167.asp

Tags: