DoğaKolik - Doğanın Harikalarını Doğakolik ile Keşfedin

DOĞA SPORLARI - OUTDOOR SPORTS => DAĞCILIK => Konuyu başlatan: GeZGiN - 17 Eylül 2012, 18:30:12

Başlık: Dağların dağına tırmanış
Gönderen: GeZGiN - 17 Eylül 2012, 18:30:12
Dünyanın en yüksek noktası Everest. K2 ise 8611 metre ile ikinci sırada. Ama zirvesine erişmek için çıkardığı büyük zorluklar, K2'yi dağcıların en önemli zirvesi haline getiriyor. Geçen temmuzda K2'nin zirvesine erişen Tunç Fındık bu zorlu tırmanışı yazdı.

[attachimg=1]
K2 nin zirvesine birlikte tırmandığımız 22 kişilik ekipte neredeyse her
milletten dağcı vardı. Ekipteki tek Türk dağcı ise bendim.

18. yüzyılın sonunda kuzey Pakistan dağlarının haritalama denemeleri sırasında, haritacılar tarafından verilen bir koddur K2. Ve dünyadaki en zorlu dağı bilenlere anlatmaya yeterlidir. ‘Dağların Dağı’ veya ‘Vahşi Dağ’ olarak tanımlanan K2, 8611 metre ile Everest’ten sonra yerküremizin en yüksek ikinci dağı. Zorluk ve risk olarak ise en zor olanı. Havasının kötü olması ve tırmanışın genel teknik zorlukları ile riskleri, tarihi boyunca bu dağın sadece zoru seven ve tecrübeli tırmanıcılarca denenebiliyor olmasını garanti etmiştir. K2’nin medeniyetten çok uzak bir yerde olması da önemli bir engel; son yerleşimden yaklaşık 120 km kadar, buzullar üzerinde yürüyerek tırmanışın başladığı yere, dağın tabanına ulaşılabiliyor.
8000 metrelik 14 dağın tümünün zirvesine çıkışı içeren ‘14x8000’ projem dahilinde, 2012 yazında K2 tırmanışını planlamıştım. Bu tırmanışı İnnova bilişim firması ile The North Face sponsorluğunun yanı sıra, Solgar, Globalstar Avrasya, CNN Türk, Suunto, Meydan Av, Enderspor ve İşdestek’in destekleriyle yaptım. K2 gibi bir dağa çıkmayı deniyorsanız, zirveye ulaşamamak olasılığı büyük olduğu gibi, bir daha eve dönememek de belirgin bir ihtimaldir. K2’ye giderken tüm bunlar aklımdaydı. Ama oldukça da tecrübeliydim. 20 yıllık dağcılık yaşantımda zirvesine çıktığım sekizinci 8000 metrelik dağ olacaktı K2. İstanbul ’dan İslamabad uçağına bindiğimde heyecanım doruktaydı. Deneyeceğimiz İtalyan 1954 ilk çıkış rotasından, 2008’den beri kimse zirveye çıkamamıştı; 2008’deki son çıkışta da 11 kişi hayatını kaybetmişti.

Karakurum’daki tüm 8000 metrelik dağlar gibi, K2 için de özel bir izin gerekiyor. Bunu Pakistan Turizm Bakanlığı’ndan aldıktan sonra yola düştük. Önce maceralı bir araba seyahatiyle Çin’i Pakistan ’a bağlayan Karakurum Highway’ı geçtik ve tırmanış için her şeyi organize ettiğimiz Skardu kasabasına ulaştık. Buradan 100 km’lik bir jip yolculuğu ile yürüyüşün başlayacağı Askole kasabasına ulaştık. K2 gibi bir dağcılık seferi sadece tırmanıştan ibaret değildir; dünyanın ücra köşelerindeki kültürleri tanımak manasına da gelir. Aynı zamanda, zor koşullarda iki ay sürecek bu tırmanış gezisi iyi arkadaşlık ve ekip çalışması da gerektirir. Bizi Karakurum dağlarının muazzam dorukları arasından geçiren bir haftalık uzun yaklaşım yürüyüşü sırasında tüm yükümüzü taşıyan 50 Balti hamal ve 30 katırımızla beraber K2’nin tabanına, Godwin Austen buzulundaki 5000 metrelik ana kampa ulaştığımızda, K2 tepemizde 4 kilometrelik bir buz ve kaya üçgeni olarak göğe uzanıyordu.

Yüksekte yaşamanın meselesi, insan bedeninin yüksekliğe uyumudur. 5000 metrede yarıya, 8000 metrede üçte bire düşen hava basıncı nedeniyle oksijen çok azalır. Bu şartlara ancak zamanla uyum sağlanabilir. Dağcılık dilinde ‘aklimatizasyon’ denen bu süreç nedeniyle yüksek dağ tırmanışları iki ay kadar zaman alır. Biz de dinlenme ve buz üzerinde kurduğumuz ana kampı organize etmekle geçen birkaç günden sonra tırmanışa giriştik. 22 kişilik ekibimizde her milletten insan vardı ve tek Türk bendim. Vardiyalar halinde tırmanıyorduk. Dağ üzerinde kuracağımız dört ayrı yüksek kampın donanımını hamal gibi taşımak, zor yerlere ip hatları döşemek işleri paylaşılıyordu. K2 tırmanışında kullanacağımız ‘Abruzzi Sırtı’ olarak bilinen 1954 İtalyan ilk çıkış rotası devamlı surette dik kaya, buz ve kardan oluşuyordu; kafayı kaldırıp yukarı bakınca sadece binlerce metre kaya ve buzun bulutların içine dimdik gittiğini görebiliyordunuz. Zirve çok uzaktı ve kaya ile buzdaki tırmanış ödün vermeyecek tarzda dik ve zordu. K2’nin en büyük sorunu 6500 metre üzerinde devamlı surette esen ‘jet rüzgarı’ olarak bilinen, saatte 100 kilometreyi aşan sert yeldir. Bu hava şartı düzelmeden daha yukarı gitme şansı olamazdı.. Yükseğe uyum için 6000 ve 6700 metrelerdeki yüksek kamplarda birkaç gece geçirdikten sonra, geri kalanı ana kampta moral bozucu şekilde beklemekti artık. Neyse ki uydu telefonundan hava durumunu alabiliyorduk ve sonunda, temmuz ayının son günlerinde ideal olabilecek bir havanın K2’ye geleceğini öğrendik. Aksiyonun nihayet başlayacağına hepimiz memnunduk.
Zirve tırmanışı için ilk gün 1. kampı atlayarak 6700 metredeki 2. kampa ulaştık. Ertesi gün dağdaki en uzun ve zor teknik etapları içeren ‘Kara Piramit’ adlı kayalık, dik kısmı tırmandık; burası gerçekten eğimi dikeye varan, buzlanmış kayalardan oluşuyordu. Hepimizin sırtında ağır yükler vardı, çadır, ocak, yiyecek, gaz, ipler, teknik malzemeler.. 10 saatten çok süren bu tırmanışla 3. kampımız olan 7550 metreye ulaştık. Çevredeki tüm zirveler artık aşağılarda kalmaya başlamıştı. 30 temmuz günü, 7900 metrede, ‘Shoulder’ yani omuz olarak bilinen geniş sırttaki 4. kampımıza çıktık;
bel derinliğindeki batak ve çığ riski içeren dik karda, sırtta yüklerle adeta yüzerek buraya çıkmak işkence olmuştu. İranlı dostum Azim ile çoğu sıvı olan bir şeyler yedikten sonra bir uyku tulumunu üzerimize çekerek biraz dinlenmeye çalıştık. 8000 metrede dinlendirici şekilde uyumak veya yemek pek mümkün değildir; hepimiz önceki üç günün zorlu tırmanışıyla yorgunduk ve şimdi de en zor etap önümüzdeydi.

Sabah erken zirveye varmak istediğimiz için, geceyarısı -25 derecede hareket ettik. Dağın buz çığı açısından en tehlikeli etabı olan dar ‘Bottleneck’ yani darboğaz denen buz kulvarını tüm gece ay ışığında, kafa lambaları ile önümüzü aydınlatarak, gereken yerlere ip hatları döşeyerek tırmandık. Şafakla beraber 8400 metreye ulaşmış, tehlikeli darboğazı aşmıştık. Artık önümüzde zirveye giden, daha az eğimli ama uzun bir kar sırtı vardı. Derin kar bazen işimizi zorlaştırıyor, ilerlemeyi yavaşlatıyordu. Artık başarabileceğimizi hissediyordum! 31 Temmuz günü sabah 10’da K2’nin 8611 metrelik zirvesine ayak bastım; sert bir rüzgâr yoldaşımız, daha alçak dağları örten bir bulut denizi ise manzaramızdı. Zirvede bu olağanüstü anı biraz olsun uzatmaya çalışarak 20 dakika kadar kaldık. Ancak iniş için yolumuzun uzun ve zor olduğu açıktı, zira K2’de zirveden sonra inişte ölenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Binlerce metre ip inişiyle yaptığımız görece sorunsuz bir inişle ancak ertesi gün akşama ana kampa, yorgun ama sağlıklı olarak vardık. K2 bize izin vermişti. Sadece ben değil, sağ salim inişimi bekleyen geride kalanlar, evdekiler de böylece rahat bir nefes almışlardır sanırım.

İşte şimdi K2’de zirveye çıkışı kutlayabilirdik! Sırada ne var? 2013’te Tibet’te, yeryüzündeki en yüksek 14. zirve olan 8013 metrelik Shishapangma ve sonbaharda ise yeryüzündeki en yüksek 8. zirve olan Manaslu.
Bana şans dileyin!

Kaynak : http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1100487&CategoryID=79 (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1100487&CategoryID=79)