Gönderen Konu: 65 milyon yıllık 'Antor Mağarası' görenleri büyülüyor!  (Okunma sayısı 4960 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7747
    • insan ve doğa
Bitlis'in Mutki ilçesinde dik ve zorlu  kayalıklar arasında bulunan ve uzunlukları 1,5 kilometre civarında iki mağara ile  içindeki milyonlarca yıllık oluşumlar görenleri hayran bırakıyor.



Bağarası köyündeki Yağmur Kalesi'nin yanında bulunan ve dik  kayalıklardan oluşan Hamam Dağı'nın eteğindeki mağaraların geçmişinin yaklaşık  65-70 milyon yıl öncesine dayandığı tahmin ediliyor.

Yöre halkı tarafından "Antor Mağarası" olarak adlandırılan büyük  mağarada doğanın milyonlarca yıl sabırla işleyerek oluşturduğu damla ve akma  taşlar, perde ve normal sarkıtlar, dikitler, sütunlar, mağara incileri ile damla  taş havuzları gibi inanılmaz oluşumlar bulunuyor.

Dağın eteğindeki dik kayalıklardan yaklaşık iki saat süren zorlu  tırmanışın ardından ulaşılan mağara, milyonlarca yıllık el değmemiş doğallığını  koruyor.

Vatandaşlar, bugüne kadar bilinmeyen, herhangi bir bilimsel araştırma  yapılmayan ve görenlerin şaşkınlığını gizleyemediği mağaranın, en kısa sürede  incelenerek turizme açılmasını istiyor.

Mağaraları inceleyen İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi  Jeoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Yıldırım Güngör, AA muhabirine yaptığı  açıklamada, jeopark projesi kapsamında çalışma yürütürken aldığı duyum üzerine bu  mağaraları da incelemek istediğini söyledi.

Bağarası köyü sınırlarındaki Hamam Dağı'nın eteklerinde masif kireç  taşlarının içerisinde karstik birkaç mağaranın bulunduğunu ifade eden Güngör,  şöyle konuştu:

"Yöre halkı bunları Antor Mağarası olarak adlandırmış. Karstik  mağaralar, karbonik asidin yüz binlerce ve milyonlarca yıl kayaları yavaş yavaş  eritmesinden oluşuyor. Mağarada yaklaşık 200 metre ilerledik. O alanda bile henüz  mağaranın fosil kısmında damla taşlar, akma taşlar, perde sarkıtlar, normal  sarkıtlar, dikitler, sütunlar, mağara incileri ve damla taş havuzları gibi  inanılmaz çeşitlikte oluşumlar gördük. Halkın dediğine göre mağara 1,5 kilometre  kadar gidiyor. Yatay bir mağara. Yatay olmasının sebebi de bu kayaların altındaki  dilimler geçirimsiz olduğu için mağara derine doğru değil, yataya doğru  ilerlemiş. Bu da mağaranın keşfedilmesini kolaylaştıran bir olgu."

"Mağara oluşurken insanlık dünyada yoktu"

Güngör, bu tür yerlerin özellikle Bitlis civarında sürdürülebilir  kalkınma modeli için çok iyi bir ekonomik role sahip olduğunu, bunların  araştırılarak turizme açılabileceğinin ya da açılamayacağının daha net ortaya  çıkarılması gerektiğini belirtti.

Genellikle karstik oluşum olan bu tür mağaraların, milyonlarca yıl  kireç taşı denilen kalsiyum karbonattan oluşan kayadan sızan karbonik asidin  zamanla çatlakları genişlettiğine dikkati çeken Güngör, yine milyonlarca yıl  yavaş yavaş damlayan suların kilometrelerce uzunluğunda ve derinliğinde çok büyük  boşluklar oluşturduğunu kaydetti.

Sızan suların yavaş yavaş damlayarak inanılmaz görüntüde mücevher  şeklinde çeşitli mağara oluşumlarını meydana getirdiğini anlatan Güngör, şöyle  devam etti:

"Doğanın tamamen sabırla işleyerek yaptığı bir şey. Bu mağara  oluşurken insanlık dünyada yoktu. Buranın yaşını çok iyi bilmiyorum ama masif  kireç taşları 65-70 milyon yıldan 400 milyon yıla kadar gidiyor. Buranın da 65-70  milyon yıllık bir yaşta olduğunu tahmin ediyoruz. Çok hızlı geldiğimiz için kireç  taşlarının hangi dönemde olduğunu bilmiyorum. Jeoloji haritasından öğrenebiliriz  ama rahatlıkla milyonlarca hatta onlarca milyon yıl diyebiliriz. Karbonat  platformu dediğimiz kireç taşları genellikle denizlerin diplerine çöker. Bunlar  kimyasal olarak çöker. Zamanla tektonik hareketlerle milyonlarca yıl yavaş yavaş  yükselerek denizin dibinde yüksek dağlar oluşur. Bulunduğumuz bu yerin bir  zamanlar deniz olduğunu çok rahat şekilde söyleyebiliriz."

"Mağara tescillenerek haritası çıkarılmalı"

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile görüşülerek buranın tescillenmesi  gerektiğini aktaran Güngör, bilimsel ve turizme açılacak bir mağara olup  olmadığının belirlendikten sonra haritasının çıkarılması gerektiğini dile  getirdi.

Güngör, "Harita çıkarıldıktan sonra mağara içindeki oluşumlar ortaya  konulmalı. Mağara doğru ışıklandırılmazsa bütün gördüğümüz güzellikler  yosunlaşır. Bu nedenle Avrupa'daki ödül almış mağaraları örnek alarak  Antalya'daki Dim Mağarası örnek alınarak ışıklandırılmalı." diye konuştu.

Turizmin kültürel altyapıyla gelişen bir alan olduğunu, bazen bir  mağaranın bir bölgenin  ekonomik anlamda kalkınmasına büyük katkı sunabileceğini  vurgulayan Güngör, iyi bir çalışma ve tanıtım yapılabilirse, buraya gelen turist  sayısında artış yaşanabileceğini ve bölge insanına katkı sağlayabileceğini  kaydetti.

"Türkiye'de 20 bine yakın mağara var"

Doğu Anadolu Bölgesi'nde çok bilinen mağara olmadığını, Erzurum'daki  iki mağaranın turizme açılmadığını, Gümüşhane'de ise Karaca Mağarası bulunduğunu  anlatan Güngör, şöyle devam etti:

"Türkiye'de 20 bine yakın mağara var. Çok büyük ve geniş bir mağara  sistemine sahibiz. Mağaraları karşılaştırmamak gerekiyor. Çünkü her bir mağaranın  kendine özgü güzelliği var. 50 mağara gezdim. O yüzden bu mağara bundan güzeldir  demek doğru olmaz ama mağaranın kendi içinde çok güzel ekosistemi var. Burada 7  santimetre bir örümcek çektik. Yarasalar uçuyor. Yarasa çok önemli. Endemik  türden yarasalar olursa zarar görmesin diye mağaraların turizme açılmasından  vazgeçilebiliyor. Gördüğüm kadarıyla bunlar normal yarasa. Bu biyoçeşitlilik  bilimsel araştırma sonucu ortaya çıkacak. O örümceği de başka mağarada görmedim.  Buranın tümü ele alındıktan sonra mağaranın tescili yapılıp gerekli bilimsel  rapor verilmesi gerekiyor. Bunların hepsi doğal değer ve miras. Bunları  korumalıyız. Buraya gelenler sarkıt ve dikitleri kırmaya başlayacak. Ama bilimsel  çalışma yapıldığında bunu koruma altına alabiliriz."

Tags: