Gönderen Konu: Ege Denizi'nin öteki yüzü; Sakız adası  (Okunma sayısı 5931 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7726
    • insan ve doğa
Ege Denizi'nin öteki yüzü; Sakız adası
« : 13 Mayıs 2013, 10:30:57 »
Yunanistan'ın Ege Denizine serpilmiş adalarından biri olan Sakız'da ellerinizle sakız toplamaya, köylerinde Ortaçağ'ın büyüsüne kapılmaya hazırlanın. Yakınların ne kadar da uzak olabileceğini göreceksiniz


CEYDA DİNÇBAKIR

Rahmetli dedem anlatırdı. Yaşamdaki seslerin az olduğu dönemlerde Çeşme'den duyulurmuş Sakız'daki horoz sesleri. Araba seslerinin bu derece yoğun olmadığı, günlük hayatın gürültüsünden uzak zamanlarda, yanı başımızda gibiymiş Sakız adası. Şimdinin çalışma hayatında her yer ne kadar gidilemez geliyor bize, her ülke ne kadar da uzak... Türk kültürüne bu derece yakın, bir o kadar da farklı bir yaşam biçiminin ne kadar da yanı başındaymışız meğer. Sakız adasına gidip, birkaç gün geçirenler bilirler. Elbette ki halkını gözlemleyen bir nebze olsa da yaşantısına ayak uydurmaya çalışanlar özellikle... Yurtdışı desen değil, Türk motifleri var desen tam değil, evimde gibi değilim, ama yabancılaşmadım, yediklerimiz içtiklerimiz bir, konuştuklarımız ortak, ancak başka bir anadil, başka bir hava var burada. Ege Denizi'nin iki yakası öylesine

SAKIN PİŞMAN OLMAYIN
Ocak ayının en soğuğunda karşı yakaya yolculuğumuz. Çeşme'den bindiğimiz feribotlar, adeta Türkler için çalışıyorlar. Bu derece kalabalık bir Türk grupla giriyoruz adaya. Yol boyuca Sakız'da geçireceğimiz zamanda Yunan vatandaşlarından çok Türkleri göreceğimizi düşünüyoruz. Düşündüğümüz gibi de oluyor. Her köşe başında bir Türk, sokaklar Türk turistlerle dolu. Ada halkının yaşam zamanından farklı dilimlerdeyiz. Özellikle 'siesta' bize yabancı. Anlıyoruz ki onlar dışarıdayken biz içerde, biz içerdeyken ise onlar dışarıda. Göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor 45 dakikalık yolculuk. Ve Ege'nin sert rüzgarlarını yararak varıyoruz Sakız adasına.
Adada olmanın verdiği kıstırılmış bir duygu hakim bize. Yunan topraklarındayız. Ne kadar uzağa gidebiliriz ki. Bir yere ulaşmak en fazla 30 dakika alıyor. Gezmek görmek için 2-3 gün yeterli. Gerisi teferruat. Belli başlı birkaç iyi oteli var adanın. Bunlar arasında önereceğim Greacian Castle Otel'de kalıyoruz. Papandreunun askerlik yaptığı yer olarak da bilinen bu otel, eski bir kışladan bozma. Adından da anlaşılabileceği gibi kale görüntüsüyle dışarıdan iyi bir yere geldiğinizi düşündürüyor. Yine de Türkiye'deki otellerin konforunu aramayın sakın. Lakin hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Ancak her şeye rağmen ilk misafirperver buluşma, kendinizi evinizde hissettirecek. Ayrıca otel, merkeze yakınlığıyla da pek çok avantaj sunuyor. Yerleşiyoruz Yunan adasına ve koyuluyoruz yola.

YALNIZ DEĞİLSİNİZ...
Buradaki ilk günümüzde adanın ve kendine has yaşamının keşfine dalıyoruz. Sahili ve kent merkeziyle tamamıyla minyatür bir Türk beldesi görünümünde Sakız. Yunan dilindeki adı ise; Chios.
Merkezde dolaşırken her an 'ne kadar da bizden' diyeceğiniz çok şey yaşayacaksınız. İlk bakışta burada 'farklı ne göreceğim' diye düşünebilirsiniz. Hatta 'daha gelmedim mi' diyebilirsiniz.
Sokaklarının nereye çıktığını biliyor gibisiniz, çarşısında sanki esnaftan bir tanıdık çıkacak da selam verecek gibi olacaksınız, açlığınızı kolaylıkla giderecek, Yunan kahvesi isteyeceksiniz Türk kahvesi gelecek, bir meydan kahvesinde Yunan gazetesini elinize alıp arka masada oturan Yunanlı ile gündemi tartışıyor bulacaksınız kendinizi. Türkçe konuşan, öğrenmeye çalışan ya da İngilizce bilen o kadar çok kişi var ki; yalnız değilsiniz...
Ama sakın önyargılı olmayın. Emin olun ki, kısa sürede farklılıkları hissetmeye başlayacaksınız. Gizemli anlarını yakalayacak, köylerinin dahi bambaşka bir serüven vaat ettiği bu yolculukta geri dönmek istemeyeceksiniz.
Yaşam daha bir mutlu daha başka gülümsüyor insanlar. Caddelerinde karşıdan karşıya geçmeye çalışınca anlayacaksınız ki burada insana daha çok saygı gösteriliyor. Şiddetle öneriyorum. Seyrek trafik lambası olan caddelerinde karşıdan karşıya geçmeye çalışın. Ne kadar yoğun olursa olsun, ne kadar çok araba birikmiş olursa olsun yol veriyor sürücüler. Nezaketten mi, turistlere saygı mı, yoksa yavaş bir yaşamın getirdiği bir düzen mi... Ne derseniz deyin. Bir süre sonra insanın anlaşılmaz şekilde sinirini bozan anlarla karşı karşıya kalacaksınız. Geçmek istemeseniz bile yol verecek arabalar. Ne kadar da kent yaşamımıza uzak! Üzülerek söylemeliyim ki; bizlerden daha 'medeni' ve 'neye sahip olduklarının bilincinde' bir kültür gözlemleyeceksiniz.

MUCİZEVİ SAKIZ ÜRÜNLERİ
Sakız merkezindeki çarşıda alışverişinizi yapabilirsiniz. Zira başka bir zamanınız olmayacak. Adanın otantik Ortaçağ köylerinin büyüsünde alışverişe zamanınız kalmayabilir. Aşağı yukarı her dükkanda aynı olan hediyelik eşyalardan satın alabilir, sakız aromalı farklı ürünleri deneyebilirsiniz. Sakız reçeli, likörü, şekerleri, uzo, sakız kremleri, bisküvileri, hatta sabunları bile var. Bu arada alışveriş yaparken pazarlık etmeyi de sakın unutmayın, mutlaka indirim yapacaklar ya da hediye birkaç ürün daha vereceklerdir.

GECE HAYATINI KEŞİF
İzmir'in Kordon boyunu hatırlatan sahilinde yürüyüş yapın. Gecesinde ise mutlaka bir tavernaya gidip Yunan müziklerini dinleyin. Ancak Sezen Aksu imzalı şarkıları duyunca sakın şaşırmayın zira bu ada Türk turistler için turizmini ve dolayısıyla da gece hayatını yönlendiriyor, orijinal rembetika nağmelerini bulamayabilirsiniz. En çok hayal kırıklığına uğradığım konu da buydu işte. Emin olun sahildeki bütün barların neredeyse hepsini gezdik ancak bir tane orijinal Yunan müziğine rastlamadık. Belki de biz bulamadık ancak girdiğimiz pek çok mekan İngilizce şarkıların çaldığı gençlere hitap eden kulüplerdi.
Genç nüfusun kalabalık olduğu bir ada Sakız. Öğrenci durumundan olduğunu düşündüğüm nedenlerle gece hayatı 12'den sonra başlıyor. Onun öncesinde ise adeta bir ada sakinliği siniyor Sakız'a. Ama ondan sonra canlanıyor ve durmuyor. Bol mezeli, balıklı menülerinden tadın mutlaka, ama doymak için sadece peynir yiyebilirsiniz benden söylemesi. Yine de doymazsanız tahmin edeceğiniz gibi her köşe başında bir tane dönerciye rastlayacaksınız.

AĞAÇLARINDAN SAKIZ DAMLIYOR
14. yüzyıl boyunca Ceneviz egemenliği altında zenginlik ve istikrar yaşayan Sakız adası, 1566 yılında Osmanlı hakimiyetine geçmiş. O dönemde Sakız'a adalarda görülmeyen imtiyazların sağlanmasının nedeni ise burada üretilen ve tıpta kullanılan ancak nadiren bulunan sakızmış. Yunan adaları arasında turizmi en gelişmemiş ada burası. Bunun da nedeni yine üretilen sakız. Ada, turizmden kazanacağını, sakız ağaçlarından o kadar çok kazanıyor ki turizme önem veren çok fazla olmuyor. Durum böyle olunca adalar içinde turizmi en az gelişmiş ancak en zengini de yine Sakız oluyor. Siz siz olun Sakız ağaçlarından sakız toplamadan dönmeyin. Emin olun o topladığınız küçücük sakızlar bile çok pahalıya satılıyor. Zeytin ağaçlarına benzeyen bu ağaçlardan ağlıyormuşçasına damlayan sakızlardan bir avuç toplayarak Türkiye'ye dönmek, tatlılarınıza lezzet katacak.

RİVAYET O Kİ...
Sakız adasında sakızla ilgili pek çok geleneksel hikaye var. Bunlardan biri, aziz Issidoros'unki. Aziz öldürülmüş ve kanının düştüğü yerde bir ağaç çıkmış. Cennette Aziz Tanrı'ya yalvarmış ve o ağaçtan kan değil süt akmasını dilemiş. Şimdi o ağaçtan akan sütün sakız olduğuna inanılıyor.

KÖYLERİNDE ORTAÇAĞ BÜYÜSÜ VAR
Adaya turla geldiyseniz başka ancak kendi imkanlarınızla geldiyseniz mutlaka araba kiralayın, zamanda ve mekanda yolculuk yapacağınız köylerini gezin. Adada 66 farklı köy bulunuyormuş. Ancak seçim yapmalısınız. Sakız adasının merkezinde bulunan granit bir kaya üzerine inşa edilmiş Anavatos köyünü gezebilirsiniz. Ya da Pirgi ve Mesta'yı.
Pirgi, dış duvarları siyah beyaz geometrik şekillerle süslü evleriyle ünlü. Başınızı döndürecek süslemeli evlerin bulunduğu dar sokaklarında gezerken zaman durmuş ve Ortaçağ'dayız diyeceksiniz. Köy halkının kadınları, filmlerde gördüğümüz gibi koyu renk elbiseleriyle yaşamı yansıtıyor gibiler. Köy denildiğine bakmayın emin olun bizim köylerimizden daha büyük ve daha çok nüfusa sahip. Bunu köy meydanına gelip, genişliğini gördüğünüzde de anlayacaksınız. Hele şaşaalı kilisesini gördüğünüzde ise hele bir de içine girip altın süslemeleriyle karşılaşınca köyün zenginliğini fark edeceksiniz.
Ünlü labirent şehri Mesta'da ise tünel gibi sokaklarında dolaşmanın keyfi bir başka. Bu köy, korsanların korkusuyla kale şeklinde inşa edilmiş, Ortaçağ mimarisini ise çağlar boyunca korumuş.

Kaynak : http://www.yeniasir.com.tr/Sarmasik/2011/01/30/ege_denizinin_oteki_yuzu_sakiz_adasi

Tags: