Gönderen Konu: Burnumuzun dibinde Meis  (Okunma sayısı 3496 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7753
    • insan ve doğa
Burnumuzun dibinde Meis
« : 09 Eylül 2013, 15:59:38 »
Burnumuzun dibinde Meis. Hayat yavaş akıyor burada. Ne güzel… Sessiz, sakin, dingin bir tatil için fazla söze gerek bırakmıyor.

İkinci Dünya Savaşı sırasında askerden başka her şeye benzeyen bir grup İtalyan askerin başından geçenleri anlatır unutulmaz Akdeniz (Mediterraneo) filmi. Hemen yanıbaşımızdaki Meis Adası’nda (Kastellorizo) geçer. Biz Türklerin de, doğal olarak İtalyanların da ilgisi büyük ölçüde buradan gelir zaten. Yunanistan anakarasına ayak basmayıp adaları bolca gezmişliğim var. Meis en şirinlerinden. Tabii, baktığınız yere göre değişir ama dinginlik, sakinlik, sessizlik arıyorsanız eğer, burası size iyi gelecek.
Dostum Süha Derbent’le hepi topu 2.5 gün geçirdiğim Meis, bende bu hisleri uyandırdı. Bir kere hiç dönmek istemiyorsunuz. Hava güzel, su güzel, balık bol, Türkiye’ye çok yakın olması hasebiyle restoranlarda bile rakı bulabiliyorsunuz kolayca. Daha n’olsun?

GEMİYLE 30 DAKİKA

Baştan alalım biz yine de. Meis, Türkiye’ye mesafe olarak en yakın Yunan adası. Kaş’ın tam karşısında, yüzerek bile gidebilirsiniz… “Yüzmem” derseniz her gün saat 10.00’da Meis Ferry Lines’ın (Kahramanlar Turizm ve Yatçılık) gemisiyle 25-30 dakikada adaya ulaşmanız mümkün. Antalya’da ikamet ediyorsanız, firmaya 72 saat öncesinden başvurmanız halinde kapıda vizeniz de hazır. Schengen vizeniz varsa zaten sorun yok. Kaş’a kadar gelmişken Meis’e geçmemek biraz ayıp olur zira.
Kaş’a kadar gelip de… O ayıbı yapmayıp Meis’e geçtiyseniz ne demek istediğimi kendi gözlerinizle görmüşsünüz demektir. Küçük bir liman karşılıyor sizi ve sıra sıra dizilmiş kafe ve restoranlar... Bir parça yürüyüp önce Meltemi Cafe’de soluklanabilirsiniz. Çiko ya da kardeşi Niko’yu sorun. Türkçe-Yunanca-İngilizce karma bir dille ya da olmadı vücut diliyle kolayca anlaşacaksınız.

SINIR TANIMAYAN AŞK

Çiko ve eşi Huriye’nin hikayesi de ilginç. ‘Yabancı Damat’ dizisini hatırlarsınız. Senaryo, üç aşağı beş yukarı aynı. Çiko’yla Huriye evleniyor, aileler başta karşı çıksa da sonunda bu izdivaca razı oluyor. Şimdi hem Meltemi Cafe’yi hem de birkaç dakikalık tekne yolculuğuyla ulaşılabilen Saint George (Aziz Yorgo) Plajı’nı işletiyorlar ailece. Plajın ortasında küçük, faal bir şapel var. İşte hoşgörü bu. Deniz cam gibi, serin. Tek kötülüğü saat 14.00 civarında rüzgar bastırıyor. Olsun, bir şeyler atıştırabilirsiniz o arada. Sigara böreğinden gözlemeye; karpuzdan cacığa hiç yabancılık çekmeyeceksiniz. 

STAVROS’LA TANIŞIN

Günü böylece devirdik, Stavros’un kıçtan motorlu küçük teknesine bindik adaya dönmek üzere. 5 Euro’ya adam taşıyan Stavros, hayatın anlamını çözmüş. Sabahtan akşama kadar tatilcileri götürüp getiriyor. Akşam, kıyafetini değiştirip sizin oturduğunuz restoran ya da kafede içkisini yudumluyor. Sınıf farkı yok, hizmet eden de aynı hizmeti alıyor sizinle. Emeğinle kazandığını herkes gibi harcayabilmeli insan, gelecek kaygısı olmadan.
Neyse, akşam adanın en lüks (aslında son derece salaş) restoranı Lazarakis’teyiz. Caciki (süzme yoğurttan, susuz cacık), patlıcan kızartması, ahtapot ve kalamar ızgara, çim çimden çok daha ufak karideslerden yaptıkları tava ve Yunan salatası eşliğinde rakıya çöküyoruz. Türk rakısı, yukarıda belirtmiştim… İkinci geceyse biraz ilerisindeki Alexandra’nın Yeri’ndeyiz. Dükkanın başında Mihalis var, mutfaktaysa annesi. Mihalis, tatlı diliyle, genç yaşına rağmen kalenderliğiyle fark yaratmayı başarıyor. Bir kalamar dolması yiyoruz, bizde böylesini bulmak neredeyse imkansız. Yapması da zor, kalamarın bu kadar tazesini bulmak da maalesef. Ahtapot ve kılıç ızgara da ayrı nefasette. Ertesi gün Kaş’a dönmek üzere dükkanının önünden geçtiğimizde alıkoyuyor bizi. “Uzo içmeden bırakmam” diyor Mihalis. Bir de meze tabağı hazırlıyor, değmeyin keyfimize. Akşamı kısa geçtim, dev bir carettanın attığımız ekmekler, patatesler ve bilimum deniz ürününü aheste aheste mideye indirip bize eşlik ettiğini söylemeliyim. Limanın içinde deniz bu kadar temiz…   
İşte dönüş yolundayız. Gemi her gün saat 16.00’da Kaş’a dönüyor. Usta bir ressamın hünerli fırça darbelerinin eseri gibi Meis. Bu güzelliği arkada bırakmak hüzün veriyor ama nasıl olsa yanıbaşımızda. Sizi ve beni bekler değil mi?

Kaş’tan Meis’e sabah giden, akşam dönen gemi bazı günler iki sefer yapıyor. Gidiş-dönüş bilet fiyatı 20 Euro. (www.meisferrylines.com)
Biz Poseidon Hotel’de kaldık. Memnun olduk. Hemen onun önündeki Kastellorizo Hotel de gayet şık...
Bir akşam yemeğini mutlaka Alexandra’nın Yeri’nde yiyin. Belki siz de bir carettayla yemeğinizi paylaşabilirsiniz.
Bütün Türk operatörlerin telefon hatları çekiyor. Korkunç faturalardan kurtuldunuz…

Kaynak : http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/24671631.asp

Tags: