Gönderen Konu: Şiraz / İran  (Okunma sayısı 2018 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı GeZGiN

  • Yönetici
  • DoğaKolik
  • *****
  • İleti: 7753
    • insan ve doğa
Şiraz / İran
« : 13 Şubat 2016, 12:45:01 »
Şiraz, Fars eyaletinin başkentidir. Fars eyaleti, bugünkü İran devletine, halka ve konuşulan dile ismini vermesiyle övünür, bunda da haklıdır. Şiraz, aynı zamanda bir tarihi eserler, şairler, filozoflar, savaşçılar, krallar, orkideler ve portakallar, güller şehridir. Bunun kanıtı, şehirden havaalanına giden yolun iki yanında 8 km boyunca göreceğiniz gül bahçeleridir.

Şirazın kuzeyindeki Bagh-e Anar ve Bagh-e Takhti bölgelerindeki üzüm bağlarında Şiraz’ın ünlü üzümleri yetiştirilir. İklim üzüm yetiştirmeye çok uygundur ve Şiraz’ın özel üzümü ve bu üzümden yapılan şarap türü olan Şiraz ve Cabernet Şiraz şarapları dünyaca ünlüdür.

Şiraz bölgesinde ilk yerleşimler Akamenid dönemine kadar geriye gider. Daha sonra gelen Sasaniler döneminde de önemini koruyan şehir, 693 yılında Arap işgaline uğradı ve Bağdat’ın bir vilayeti oldu. 12. yüzyılda Fars krallarından Atabek’lerin eline geçti. Son Atabek, Cengiz Han’ın ordularının işgalini önlemek için haraç ödemeyi kabul etti. 1382 yılında ise Şah Suja, kız torununun Timur’un oğullarından biriyle evlenmesine razı oldu. Böylece şehir yanıp yıkılmaktan ikinci defa kurtulmuş oldu.

Moğol ve Timur dönemlerinde Şiraz kenti, büyük gelişme gösterdi. 13. ve 14. yüzyılların Şiraz’ı, dönemin ‹slam şehirleri içinde en gelişmişiydi. Şiraz’da yetişen Hafız ve Sadi başta olmak üzere birçok sanatçı da Şiraz’ın bir sanat ve kültür merkezi olmasını sağladı. Bu dönemde şiir ve edebiyat dışında mimari, hat sanatı ve resim dallarında eserler verildi.

Şiraz’da yaşanan kültür ve sanat geleneği ortamında yetişen sanatçılar, yüzyıllar boyunca hem ‹ran’da, hem de yabancı ülkelerde eserler verdiler. Bunlar arasında Semerkand’da ve Hindistan’da yapılan eserler, öne çıkmıştır. Hindistan’daki ünlü Tac Mahal’in mimarlarından biri olan Üstad ‹sa, Şiraz’da yetişmiştir.

Bu gelişmelere rağmen Şiraz, önce büyük depremlerle hasar görmüş, 17. yüzyılın sonlarında Afgan akımlarına uğramış ve şehirde 18. yüzyılda ayaklanmalar yaşanmıştır.

1750 yılında Zend hanedanının kısa süreli iktidarı döneminde Şiraz İran’ın başkenti olmuştur. Zend kralı Kerim Han, Şah Abbas’ın İsfehan’da yaptığı gibi Şiraz’ı geliştirmek ve büyük eserler yaratmak istemiştir. Kendisine ünvan olarak “vekil” den daha aşağı bir ünvanı kabul etmemiş, böylece kendisini Hz. Muhammed’in vekili seviyesinde gördüğünü ispatlamak istemiştir.

Kerim Han’ın yaptırdığı eserler arasında en önemlisi, 12 bin işçi çalıştırılarak Kraliyet alanı olarak kullanılan ‘Arg-e Kerim Han’ Kerim Han kalesi’dir. Vekil Camii de müthiş işlemeleriyle Kerim Han’ın ünvanını taşır. Ayrıca İran’ın en güzel kapalı çarşısı Şiraz’daki Vekil Pazarı’dır.

Zend hanedanın çöküşünden sonra gelen Kacarlar 1789’da şehri ele geçirmiş, başkenti Tahran’a taşımış ve Kerim Han’dan kalan bir çok değerli eşyayı talan etmişler. Şiraz, bu dönemde körfezdeki Buşehr limanına giden ticaret yolu üzerinde bulunması avantajıyla hiç değilse ticari önemini koruyabilmiştir. 1930 yılında yeni yapılan demiryolunun Şiraz’dan geçmemesi ile bu özelliğini de kaybetmiştir.

GEZİLECEK YERLER
Şiraz’ın ana caddesi olan Kerim Han-e Zend bulvarı, şehri boydan boya ikiye böler. Şehirde görülecek birçok tarihi ve turistik yer, bu cadde boyunca sıralanmıştır. Birçok otel, restoran, ve alışveriş merkezi buradadır.


Kerim Han Kalesi
Şehir merkezinde bulunan bu kale, tamamı tuğladan yapılma ilginç bir mimariye sahiptir. Savunma amacıyla yapılmış olması gereken bu kale, yuvarlak hatlarıyla sanki sadece estetik kaygılar taşıyor gibidir. Kale duvarlarının yüksekliği yaklaşık 14 metredir ve oldukça iyi korunmuş durumdadır. Bu kale, Kerim Han tarafından, saray bahçesinin bir parçası olarak, İsfehan’daki büyük eserlerle rekabet için yaptırılmıştır.


Kerim Han Kalesi

Kalenin girişindeki yazıtta Farsça olarak : “Şiraza yeni gelen bir gezgin, uzun süre Kerim Han sarayının endamını övmekten geri duramayacaktır” sözü yazılmıştır.

2 bin Tümenlik giriş ücretini ödedikten sonra kalenin iç avlusuna girersiniz. Burada geniş bir bahçe, kralın özel dua mekanı ve özel hamamı vardır. Binanın ahşap işlemeleri, vitrayları ve duvarlardaki minyatürlere hayran kalacaksınız.

Kalenin dört tarafındaki kulelerden birisi Pisa kulesi gibi eğik durmaktadır. Uzmanlar bu eğriliği düzeltmek için uğraşmış ama başarılı olamayınca kendi haline bırakmışlar. Pehlevi döneminde bu kale, hapishane olarak kullanılmıştır.

Vekil Camii
1773 yılında Zend’li Kerim Han tarafından yapılmış olan bu cami, kralın ihtişam sergileme hevesinin bir ifadesi olmuştur. İran camilerindeki geleneksel dört eyvan yerine, burada çok güzel düzenlenmiş iki büyük avlu inşa edilmiş. İç avlu, harika çini işlemeli kameriye ve sundurmalarla çevrelenmiş. Caminin mihrab bölümü tamamen mozaik işlenmiş ve her biri tek parça taştan kesilmiş 48 sütunla desteklenmiş bir kubbenin altındadır.

14 basamaklı ve tek parça bloktan yapılmış mermer mimber, iç düzenlemeyi tamamlıyor. Caminin 1773 yılında yapılmış olmasına karşın özellikle çiçek desenli çini işlemelerin çoğu daha sonra Kacar döneminde yapılmış. Cami, iki büyük depremi atlattıktan sonra halen ayakta kalabilmiş sağlam bir yapı olarak dikkati çekiyor. Camiye giriş için 1.500 Tümen ödemeniz gerekiyor. Hemen yanında Şiraz Bazaar (kapalı çarşı) var, camiden sonra çarşıya girebilirsiniz.

Şah-e Çerağ Türbesi
Şiiliğin önemli isimlerinden ve 12 imamdan biri olan İmam Rıza’nın öz kardeşi Seyid Emir Ahmed 835 yılında Şiraz’da düşmanları tarafından öldürülmüş. 14. yüzyılda O’nun anısına mezarının bulunduğu yerde bu türbe yapılmış. Şii’liğin en önemli ziyaret yerlerinden biri olan bu türbe, gerçekten çok güzel dekore edilmiş.

İsmi “Işıkların şahı” olarak çevrilebilen bu türbenin iç duvarları milyonlarca küçük ayna ile mozayik şeklinde işlenmiş. Küçücük bir ışık kaynağının bile milyonlarca ayna üzerinde değişik şekillerde yansıması, mozolenin gümüşten korumalarının parıltıları, türbenin çeşitli yerlerinden gelen yeşil ve sarı ışıkların beyaz ışıkla karışıp yansımaları, sürekli ziyaretçi akını, birçok kişinin burada namaza durması veya açıkça ağlaması, yarı karanlık ortamda mistik atmosferi aşırı derecede yoğunlaştırıyor. Dini inancınız ne olursa olsun, türbenin içine girdiğinizde ister istemez bir huşu, hüzün, ihtişam, eziklik ve hayranlık gibi karışık duygular hissedebilirsiniz. Bu türbedeki ortamdan etkilenmemeniz neredeyse imkansızdır.

Türbe binasının önündeki geniş bahçede bir süre oturarak etrafı seyredin. Ana binanın altın kaplı kubbesi; duvarlardaki eşsiz mavi çiniler ve mozayikler; ‹ran’ın her yerinden gelmiş ziyaretçileri, genelde siyah çarşaf giymiş kadınların oradan oraya koşuşturmalarını ve kadın erkek birçok ziyaretçinin içeriden ağlayarak çıkmalarını seyrederek burada uzun süre kalabilirsiniz.

Türbeye giriş ücretsiz. Erkekler ve kadınlar ayrı kapılardan giriyor ve birbirinden tamamen ayrı mekanlarda ziyaretlerini yapıyor. Ancak, mozolenin her iki yanında da uygun bölümler hazırlanarak her iki grubun da mozoleden eşit miktarda faydalanması sağlanmış. Kadın ziyaretçilerin “çadoor” denilen siyah çarşaf giymeleri şart. Çarşafı olmayanlara girişteki bölümde emanet olarak veriliyor. Görevli bayanlar, nasıl giyileceğini ve yürürken, dolaşırken çadoorun nasıl kontrol altında tutulacağını öğretiyor.

Türbeye girerken ayakkabılarınızı çıkarıp emanete bırakmalısınız. Fotoğraf çekmek içerde yasak fakat avluda serbest. Flaş kullanmamak şartıyla gizlice fotoğraf çekmeyi de deneyebilirsiniz. ‹çerisi çok kalabalık olduğu zamanlarda farkedilmeyebilir.

Dervaz-e Kur’an - Kur’an Kapısı
Şiraz’ın girişinde yer alan bu süslü yapı, aslında bin yıl kadar önce yapılmış bir giriş kapısıdır. Zend’li Kerim Han, bu yapının üst katında bir odaya kutsal kitaptan bazı bölümleri koyduktan sonra bu kapıya Kur’an Kapısı denmiş. Şiraz’daki yaygın bir inanca göre seyahate giden bir yolcu bu kapının altından geçerek yola çıkarsa kesinlikle Şiraz’a güvenli bir şekilde geri dönermiş. Bu kapı 1950’lerde yıkılmış ve daha sonra yerel bir tüccarın bağışlarıyla yeniden yapılmış.

Vekil Pazarı
Şiraz’ın en güzel ve belki de ‹ran’ın en egzotik atmosferini sunan pazarı yaptıran Zend’li Kerim Han’ın amacı, Şiraz’ı bölgenin ticaret merkezine dönüştürmekti. Pazarı gezerken, ‹ran’ın öteki pazarları gibi buranın da labirent benzeri yapısı içinde rastgele dolaşın, hangi yöne gittiğinizi düşünmeden yürüyün ve pazarın içinde kaybolun. Belki pazarın çıkış kapılarından biri sizi birdenbire Serai Mushir isimli bir kervansarayın bulunduğu yere çıkartır. Bu kervansaray, iki katlı ve iyi korunmuş haliyle sizi eski dönemlere götürebilir. Kervansarayın içindeki dükkanlardan hediyelik eşyalar alabilirsiniz.

Pazar’ın içindeki bir hamam, Kerim Han’ın özel hamamı olarak yapılmış. Günümüzde geleneksel bir çay evi ve restoran haline dönüştürülmüş. Bu restoranda akşam yemekleri açık büfe olarak veriliyor ve Klasik İran müziğini içeren canlı müzik bulunuyor.

İrem Bağları
Bu büyük bahçe, şehrin batı tarafındadır. Kacarlar zamanında İlhanlı Muhammed Ghori isimli hükümdarın emriyle yapılmış olan bu bahçedeki bina, dönemin önemli bir mimarı olan Üstad Muhammed Hassan tarafından yapılmış. Daha sonra binanın çevresi yeşillendirilerek bu bahçe oluşturulmuş. Binanın içinde bahçeye tamamen hakim bir salon ve aynalarla süslenmiş odalar var.

Bahçedeki kameriyeler lavanta çiçekleriyle donatılmış. Bahçedeki gezinti yolları üstün bir estetik anlayışıyla ve geleneksel bahçe mimarisine uygun olarak yapılmış. Buradaki çok çeşitli bitkiler arasında en ünlüsü sadece Şiraz’da yetişen bir tür servi ağacı olan (Sarv-e Naaz) dır. Bu isim bizde Servinaz biçiminde kadın ismi olarak kullanılıyor.

Hafız’ın Türbesi
Fars dili ve edebiyatının büyük sanatçısı Hafız, 1324 - 1391 yılları arasında yaşamıştır. Hafız, hayatı boyunca kısa bir süre dışında Şiraz’dan dışarı çıkmamıştır. Şiirlerinde her zaman Şiraz’ın güzelliklerinden bahsetmiş ve ölümünde Şiraz’a gömülmek istemiştir. Hafız’ın gömüldüğü yer daha sonra türbeye çevrilmiş halk arasında burası “Hafıziye” olarak isimlendirilmiştir.

Hafız, eserlerinde Farsçayı öyle bir ustalıkla kullanmış ve öyle büyük eserler yaratmıştır ki, bunların başka bir dile tercüme edilmesi hemen hemen imkansız olmuştur. İranlılara göre her evde mutlaka bulunması gereken iki şey vardır. Kur’an-ı Kerim ve Hafız’ın bir kitabı. Bazıları bu sıralamayı tersine çevirip Hafız’ı birinci sıraya bile koyarlar. Hafız, İranlılar için bir halk kahramanı, bir pop yıldızı gibi sevilen ve saygı duyulan bir kişiliktir. Her İran’lı karşılaştığı sorunda Hafız’dan alıntı yaparak sözlerini desteklemeye çalışır.

Hafız’ın türbesi, geniş bir bahçe içinde iki havuzla süslü, huzurlu ama çok sayıda ziyaretçisi olduğu için pek de sakin olmayan bir yerdir. Hafız’ın mezar taşında şiirlerinden biri işlenmiştir. Bu taş, 1773 yılında Kerim Han tarafından buraya yerleştirilmiştir. 1935 yılında türbenin üzerine bir kubbe yapılmıştır. Bu kubbe, sekiz sütün üzerinde çini işlemelidir ve derviş sarığını sembolize eder.

Bahçenin bir köşesine oturup ziyarete gelenleri izleyin, çok ilginç sahneler göreceğiniz kesin. Birçok kişinin ellerinde Hafız’ın fal kitabı olan “Faal-e Hafiz” ile dolaştığını ve türbenin ruhaniyeti altında açtıkları fallarla gelecekte neler olacağını bulmaya çalıştıklarını göreceksiniz. İranlılar, Hafız’ın şiirlerinin bulunduğu fal kitabından rastgele bir sayfa seçerek orada yazılanların kendi gelecekleri hakkında işaretler taşıdığına inanırlar. Akşam olup güneş batarken türbe aydınlatılır ve hoparlörlerden kısık bir sesle okunan Hafız’ın şiirleri duyulur.

Sa’di’nin Türbesi
Şiraz’da doğmuş ve Şiraz’da ölmüş, (1209-1291) ama hayatı gezilerle geçmiş ve bir anlamda Gezginlerin şairi olmuştur. Sa’di, ilk eğitimini Bağdatta almış daha sonra Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Hindistan’a gitmiştir. Hem şiirde hem de düz yazıda çok başarılı eserler vermesinin nedeni, insan karakteri ve yaşam konularında felsefi düşüncelerini sanatıyla birleştirebilmesindeki ustalıktır. Sa’di, bir dönem Haçlılar tarafından esir alınmış ve Tripoli’de cezaevinden tünel kazarak kaçmıştır. Hafız’ın Şiraz’dan dışarıya çıkmayıp dünyayı tek bir şehirden ibaret görmesine karşılık Sa’di’nin şehri, bütün dünya olmuştur. Sa’di, 30 yıldan fazla bir süre gezgin derviş olarak yaşamış, Hindistan’dan Anadolu’ya Lübnan’dan Etiyopya’ya kadar dolaşmıştır. Kendi deyimiyle “ruhsal açlığını doyurmak için” rastgele konukseverliklerle de karşılaşmış, aşırı açlık ve susuzluk dönemleri de yaşamıştır. Verdiği eserlerden en önemlileri “Bostan” ve “Gülistan” isimlerini taşır.

Türbesi, bir tepenin eteklerinde, “Qanat” ismi verilen su yolu ile beslenen balıklı bir havuz başında, sakin ve huzurlu bir ortamdadır. Türbe, beyaz mermerden yapılmış ve üzerinde :

Şiraz’lı Sa’dinin türbesi aşkın kokusunu saçacak
Hatta, onun ölümünden binlerce yıl sonra bile.

beyiti işlenmiş. Beyaz mermer sütunlar üzerinde çini işlemeli bir kubbe yer alıyor. Türbenin altında mahzen görünümlü bir çayhane var. Şehir merkezinden hareket eden 2 Numaralı belediye otobüsleri buraya 50 metre kadar yakındaki Terminalde duruyor. Türbe girişinde yan yana sıralanmış dükkanlardan her türlü yiyecek maddesi almak ve türbenin bahçesinde buraya gelen birçok İranlının yaptığı gibi piknik yapmak mümkün.
« Son Düzenleme: 13 Şubat 2016, 12:52:57 Gönderen: GeZGiN »

Tags: